ANTİJEN, ANTİKOR ÇEŞİTLERİ VE ÜRETİMİ, NÖTRALİZASYON, OPSONİZASYON, KOMPLEMAN AKTİVASYONU

Antijen Nedir?

Antijen, bağışıklık sistemini harekete geçiren ve antikor üretimine veya T hücre yanıtına neden olabilen her türlü yabancı maddedir. “Antijen” terimi, antibody generator (antikor üretici) kelimelerinden türetilmiştir.

Antijenin Temel Özellikleri Nelerdir?

  1. Yabancılık (Non-Self):
    • Vücudun kendi moleküllerinden (self) farklı olmalıdır.
    • Örnek: Virüs proteinleri, bakteri hücre duvarı, polen.
  2. Tanınabilirlik:
    •  hücreleri (B ve T lenfositleri) tarafından algılanabilmeli.
  3. Epitop (Antijenik Determinant):
    • Antijenin antikor veya T hücresi reseptörüne bağlanabilen spesifik bir bölgesi olmalıdır.
    • Bir antijenin birden fazla epitopu olabilir.

Antijen Türleri

  1. İmmünojen vs. Antijen
    • İmmünojen: Bağışıklık yanıtı başlatabilen antijen (örn. proteinler).
    • Antijen: Sadece antikorlara bağlanabilen maddeler (immünojen olmayabilir).
  2. Tam Antijen vs. Hapten
    • Tam Antijen: Kendi başına antikor üretebilir (örn. bakteriyel toksinler).
    • Hapten: Küçük moleküller (örn. penisilin), ancak bir taşıyıcı proteine bağlanırsa antikor oluşturur.
  3. T-Hücre Bağımlı vs. Bağımsız Antijenler
    • T-Bağımlı Antijenler: Proteinler gibi, T hücre yardımı gerektirir (güçlü hafıza yanıtı).
    • T-Bağımsız Antijenler: Polisakkaritler gibi, doğrudan B hücrelerini uyarır (zayıf hafıza).

Antijen Örnekleri

Antijen Türü Örnekler Bağışıklık Yanıtı
Mikrobiyal Antijenler Virüs spike proteinleri, bakteri LPS IgG, IgM, T hücre aktivasyonu
Alerjenler Polen, arı zehiri IgE üretimi, alerji
Otoantijenler DNA, tiroit peroksidaz (TPO) Otoimmün hastalıklar (SLE)
Tümör Antijenleri PSA (prostat spesifik antijen) Kanser immünoterapisi

Antijenlerin Bağışıklık Sisteminde İşlenmesi

  1. Antijen Sunan Hücreler (APC’ler):
    • Dendritik hücreler, makrofajlar antijeni alır ve MHC molekülleri üzerinde T hücrelerine sunar.
  2. B Hücreleri:
    • Antijeni doğrudan tanır ve antikor üretir.
  3. T Hücreleri:
    • MHC-I (virüs enfekte hücreler) veya MHC-II (APC’ler) üzerinden antijeni tanır.

Özetle:

  • Antijen, bağışıklık sistemini uyaran her türlü yabancı maddedir.
  • Proteinler en güçlü antijenlerdir, küçük moleküller ise genelde hapten olarak çalışır.
  • Otoimmünitede self-antijenler hedef alınır (örn. romatoid faktör).

Hangi Maddelere Karşı Antikor Üretilebilir?

Antikorlar, bağışıklık sisteminin antijenlere özgül yanıt vermesini sağlar. Ancak her molekül antijenik değildir. Antijen olabilmek için:

  • Yabancı (non-self) olmalı,
  • Yeterince büyük ve kompleks yapıda olmalı,
  • Bağışıklık hücreleri (B/T lenfositler) tarafından tanınabilmeli.

Antikor Üretilebilen Maddeler (İmmünojenik Moleküller)

  1. Proteinler
    • En güçlü antijenlerdir!
    • Nedeni:
      • Büyük moleküler ağırlık (>10 kDa),
      • Kompleks 3D yapı (epitop çeşitliliği),
      • T hücreleri tarafından tanınabilir (MHC-II üzerinden sunulur).
    • Örnekler:
      • Viral proteinler (SARS-CoV-2 spike proteini),
      • Bakteriyel toksinler (tetanoz toksini),
      • Aşılar, direk antijenik protein, glikoprotein veya hücre içine giren mRNA aşıları ile antijenik protein üretimini hedefler.
  1. Polisakkaritler (Bazı Şekerler)
    • T-hücresinden bağımsız (TI-2) antijenlerdir (zayıf hafıza yanıtı).
    • B hücreleri doğrudan IgM üretir (T hücre yardımı olmadan).
    • Örnekler:
      • Pnömokok kapsül polisakkaritleri (Streptococcus pneumoniae),
      • Hib aşısı (Haemophilus influenzae tip B).
  1. Lipitler ve Nükleik Asitler
    • Normalde zayıf antijenlerdir, ancak: Taşıyıcı proteinlere bağlanırsa (örn. LDL otoantijenleri),
    • Lipopolisakkarit (LPS) gibi yapılar endotoksik etkiyle dolaylı immün yanıt oluşturur.
      • Örnekler:
        • Sifilis (Treponema pallidum kardiyolipin antijeni),
        • Otoimmün hastalıklar (anti-dsDNA antikorları).
  1. Haptenler (Küçük Moleküller + Taşıyıcı Protein)
    • Tek başına immünojenik değildir, ancak bir proteinle birleşirse antikor oluşturur.
    • Örnekler:
      • Penisilin (alerjik reaksiyon),
      • Nikel (temas dermatiti).

Antikor Üretilemeyen Maddeler

  1. Çok Küçük Moleküller (<1 kDa)
    • Örnekler: Glukoz, amino asitler, iyonlar (Na⁺, K⁺).
    • Neden? Bağışıklık sistemi tarafından tanınamaz.
  2. Homopolimerler (Tekrarlayan Basit Yapılar)
    • Örnek: Polietilen glikol (PEG), bazı sentetik polimerler.
    • Neden? Epitop çeşitliliği yoktur.
  3. Kendi Moleküllerimiz (Self-Antijenler)
    • Normalde tolerans gelişir (self tolerans), ancak otoimmünitede antikor üretilir (örn. anti-nükleer antikorlar).
  4. Saf Lipitler veya Yağ Asitleri
    • Örnek:  Kolesterol, trigliseritler.
    • Neden? T hücreleri tarafından sunulamaz (MHC ile ilişkili değil).

Tablo: Molekül Türlerine Göre Antijenik Potansiyel

Molekül Türü Antikor Üretimi? Örnekler Notlar
Proteinler ✔(Güçlü) Virüsler, toksinler MHC-II sunumu ile T hücre aktivasyonu
Polisakkaritler ✔(Zayıf) Pnömokok kapsülü T-hücresiz (TI-2) yanıt, IgM baskın
Lipitler/Nükleik Asitler ❌ (Taşıyıcı varsa ✔️) LPS, dsDNA Otoimmün hastalıklarda patolojik antikorlar
Haptenler ✔(Taşıyıcı ile) Penisilin, nikel Alerjik reaksiyonlar
Küçük Moleküller Glukoz, Na⁺ Tanınamaz

Özel Durumlar ve İstisnalar

  1. Glikanlar (Şeker Zincirleri):
    • Normalde zayıf antijenlerdir, ancak tümör antijenleri (CA-125) gibi özel durumlarda antikor oluşturabilir.
  2. Sentetik Peptidler:
    1. Aşı tasarımında kullanılır (örn. HIV peptid aşıları).
  3. Prionlar:
    1. Anormal proteinlerdir, ancak antikor yanıtı genelde zayıftır.

Sonuç

  • En güçlü antijenler: Proteinler (T hücre yardımıyla).
  • Şekerler (polisakkaritler): Sadece B hücreleri tarafından tanınır (IgM ağırlıklı).
  • Lipitler/DNA: Taşıyıcı protein olmadan genelde antijenik değil.
  • Küçük moleküller (haptenler): Ancak bir proteine bağlanırsa antikor oluşturur.

Önemli: Antikor üretimi için adjuvanlar (alüminyum tuzları gibi) kullanılarak zayıf antijenlerin immünojenitesi artırılabilir.

Antikor Üretim Basamakları (Humoral Bağışıklık Yanıtı)

Bir antijen vücuda girdikten sonra antikor üretimi belirli immünolojik basamaklardan geçer ve oluşan antikorun tipi (IgG, IgA, IgM, IgE, IgD) birçok faktöre bağlıdır.

  1. Antijen Sunumu (APC’ler Tarafından):
    • Antijen, dendritik hücreler, makrofajlar veya B hücreleri gibi Antijen Sunan Hücreler (APC’ler) tarafından yakalanır.
    • APC’ler antijeni parçalayarak MHC-II molekülleri üzerinde yardımcı T hücrelerine (Th2) sunar.
  1. T Hücre Aktivasyonu:
    • CD4+ Th2 hücreleri, MHC-II üzerindeki antijeni tanır ve sitokinler (IL-4, IL-5, IL-21) salgılayarak B hücrelerini aktive eder.
  2. B Hücre Aktivasyonu ve Plazma Hücrelerine Dönüşüm:
    • B hücreleri, antijeni doğrudan tanır (BCR üzerinden) ve Th2 hücrelerinden gelen sinyallerle prolifere olur.
    • Aktive olan B hücreleri, plazma hücrelerine dönüşerek antikor üretmeye başlar.
  3. Antikor Salınımı ve Etki:
    • Üretilen antikorlar kana / mukozaya salınır ve antijene bağlanarak nötralizasyon, opsonizasyon veya kompleman aktivasyonu gibi savunma mekanizmalarını başlatır.

Antikor İzotiplerinin Belirlenmesi (IgG, IgA, IgM, IgE, IgD)

Oluşan antikorun tipi şu faktörlere bağlıdır:

  1. Antijenin Türü ve Giriş Yolu:
    • Mukoza yoluyla (solunum, sindirim): IgA baskın (mukozal immünite).
    • Kan dolaşımına giren antijenler: IgG ve IgM baskın.
    • Parazitler/alerjenler: IgE üretimi artar.
  2. Sitokin Sinyalleri:
    • IL-4, IL-5: IgE ve IgG1 üretimini artırır.
    • IL-21, TGF-β: IgA üretimini uyarır.
    • IFN-γ: IgG2a (farede) veya IgG1 (insanda) üretimini destekler.
  3. Zaman ve İmmün Yanıtın Evresi:
    • Primer yanıt: İlk 5-7 günde IgM hakimdir.
    • Sekonder yanıt: Hafıza B hücreleri sayesinde IgG veya IgA üretimi artar.
  4. B Hücre Sınıf Anahtarlama (Class Switching):
    • B hücreleri, aktivasyon sonrası genetik rekombinasyonla antikor izotipini değiştirir (örneğin IgM → IgG).
    • Bu süreç AID (Activation-Induced Cytidine Deaminase) enzimi ve T hücre sinyalleriyle kontrol edilir.

Özet Tablo: Antikor Tipleri ve Özellikleri

Antikor tipi Antikor                Fonksiyonu Bulunduğu Yer Önemli Özellikleri
IgM Erken faz yanıt, pentamer 5  li yapıda Kan Primer enfeksiyonda ilk üretilen
IgG Nötralizasyon, plasenta dan geçer Kan/doku sıvıları Sekonder yanıtta baskın, uzun ömürlü
IgA Mukozal savunma (dimerik) Tükürük, gözyaşı, anne sütü Mukoza enfeksiyonlarında koruma
IgE Parazitlere ve alerjik yanıta karşı Mast hücrelerine bağlı Alerji ve helmintlere karşı
IgD B hücre reseptörü olarak B hücre yüzeyi Rolü tam net değil, sinyal iletimde

 

Ek Bilgiler:

  • Aşılar, belirli bir antikor tipini (örneğin IgG) artırmak için tasarlanabilir.
  • Otoimmün hastalıklarda patolojik antikorlar (örneğin anti-nükleer IgG) görülebilir.

Nötralizasyon, Opsonizasyon ve Kompleman Aktivasyonu

Antikorların Antijenlere Karşı Savunma Mekanizmaları: Nötralizasyon, Opsonizasyon ve Kompleman Aktivasyonu

Antikorlar (immünoglobulinler), antijenlere bağlanarak üç temel savunma mekanizmasını aktive eder. Bu mekanizmaların hangisinin öne çıkacağı, antijenin türüne ve antikorun izotipine bağlıdır.

  1. Nötralizasyon (Etkisizleştirme)

Nasıl Çalışır?

  • Antikorlar, antijenin biyolojik olarak aktif bölgelerine (örneğin virüsün hücreye giriş noktası veya toksinin reseptör bağlanma bölgesi) bağlanarak onu etkisiz hale getirir.
  • Hedef Antijenler:
    • Virüsler (örn. SARS-CoV-2 spike proteini)
    • Bakteriyel toksinler (örn. Tetanoz toksini, Difteri toksini)
    • Enzimler (örn. Yılan zehiri enzimleri)

Hangi Antikorlar Görev Alır?

  • IgG (özellikle IgG1, IgG3): Kan dolaşımında yaygın, uzun süreli koruma.
  • IgA: Mukoza yüzeylerinde (solunum/sindirim sistemi) virüs ve toksinleri nötralize eder.
  • IgM: Erken enfeksiyonda kısa süreli nötralizasyon yapar.

Örnek:

  • COVID-19’a karşı IgG, virüsün ACE2 reseptörüne bağlanmasını engelleyerek nötralizasyon sağlar.
  • Tetanoz aşısı, toksini nötralize eden IgG üretimini uyarır.
  1. Opsonizasyon (Fagositozu Artırma)

Nasıl Çalışır?

  • Antikorlar (özellikle Fc bölgesi), antijene bağlanarak makrofaj ve nötrofiller gibi fagositik hücrelerin antijeni tanımasını kolaylaştırır.
  • Fcγ reseptörleri (FcγR) sayesinde fagositoz artar.
  • Hedef Antijenler:
    • Bakteriler (örn. Staphylococcus aureus, Streptococcus pneumoniae)
    • Funguslar (örn. Candida albicans)
    • Parazitler (örn. Plasmodium)

Hangi Antikorlar Görev Alır?

  • IgG (özellikle IgG1 ve IgG3): En güçlü opsonizasyon yapan antikor.
  • IgM: Kompleman sistemini aktive ederek dolaylı opsonizasyon yapar (C3b aracılı).
  • Örnek:
    • Pnömokok aşısı, bakterinin kapsül polisakkaridine karşı IgG üretir; bu antikorlar bakterinin fagositozunu artırır.
  1. Kompleman Aktivasyonu (Membran Saldırı Kompleksi – MAC)

Nasıl Çalışır?

  1. Antikorlar (IgM ve IgG), antijene bağlandığında klasik kompleman yolunu aktive eder.
  2. C1q proteini, antikor-antijen kompleksine bağlanır ve C3 konvertaz oluşumunu tetikler.
  • Sonuç:
  • C3b: Opsonizasyon (fagositozu artırır).
  • C5a: Enflamasyonu artırır (nötrofil çekimi).
  • MAC (C5b-9): Hücre lizisi (Gram (-) bakterilerde etkili).

Hangi Antikorlar Görev Alır?

  • IgM: En güçlü kompleman aktivatörü (pentamerik yapı C1q’ya mükemmel bağlanma sağlar).
  • IgG (özellikle IgG3 > IgG1 > IgG2): Komplemanı aktive eder, ancak IgM kadar etkili değildir.

Hedef Antijenler:

  • Gram-negatif bakteriler (örn. E. coli, Neisseria meningitidis)
  • Virüsler (örn. HIV, influenza)
  • Otoimmün hastalıklarda (örn. SLE’de DNA’ya karşı antikorlar komplemanı tüketir).

Örnek:

  • Meningokok aşısı, bakterinin kapsülüne karşı IgM ve IgG üretir; kompleman aktivasyonuyla bakteri lizise uğrar.

Karşılaştırmalı Tablo: Antikorların Savunma Mekanizmalarındaki Rolleri

Mekanizma Başlıca Antikorlar Hedef Antijenler Sonuç
Nötralizasyon IgG, IgA, IgM Virüsler, toksinler Antijenin işlevsel etkisi bloke edilir
Opsonizasyon IgG1, IgG3 Bakteri, mantar, parazit Fagositoz artar
Kompleman IgM > IgG3 > IgG1 Gram (-) bakteriler, virüsler Lizis, enflamasyon, opsonizasyon

 

Ek Bilgiler:

  • IgE, bu mekanizmalarda doğrudan rol oynamaz; alerjik reaksiyonlarda ve parazitlere karşı mast hücre degranülasyonunu tetikler.
  • IgD, B hücre aktivasyonunda rol oynar, ancak savunma mekanizmalarında direkt etkisi yoktur.

Kompeman Nasıl Aktive Olur?

Kompleman sistemi antikor bağımlı (klasik yol) ve antikor bağımsız (alternatif ve lektin yolları) olmak üzere üç farklı yolla aktive olabilir. Yani, kompleman sisteminin çalışması için her zaman antikor gerekmez.

  1. Antikor Bağımlı Aktivasyon: Klasik Yol
    • Aktivasyon Tetikleyicisi:
      • IgM veya IgG antikorlarının antijene bağlanması.
      • Antikor-antijen kompleksi, C1q proteinini bağlar ve klasik yol başlar.
    • Hangi Antikorlar Etkilidir?
      • IgM (en güçlü aktivatör, pentamerik yapı C1q’ya çok iyi bağlanır).
      • IgG (IgG3 > IgG1 > IgG2; IgG4 komplemanı aktive etmez).

Örnek:

      • Otoimmün hastalıklar (SLE’de DNA’ya karşı IgG antikorları komplemanı tüketir).
      • Bakteriyel enfeksiyonlar (Gram-negatif bakterilere karşı IgM).
  1. Antikor Bağımsız Aktivasyon

Kompleman sistemi, antikor olmadan da iki yolla aktive olabilir:

A) Alternatif Yol

Aktivasyon Tetikleyicisi:

      • Mikrobiyal yüzeyler (örn. bakteriyel lipopolisakkarit (LPS), mantar hücre duvarı).
      • Spontan hidroliz ile C3’ün C3(H₂O)’ya dönüşmesi.

Nasıl Çalışır?

      • C3b, mikroba bağlanır ve faktör B ile birleşerek C3 konvertaz (C3bBb) oluşturur.
      • Bu yol hızlı ve doğuştan bağışıklıkta önemlidir.

Hangi Antijenler?

      • Gram-negatif bakteriler (E. coli, Salmonella).
      • Funguslar (Candida).

B) Lektin Yolu

Aktivasyon Tetikleyicisi:

      • Mikrobiyal karbonhidratlar (mannoz, fruktoz) üzerine MBL (Mannoz Bağlayıcı Lektin) veya Fikolinler bağlanır.
      • MBL, MASP-1/2 enzimlerini aktive ederek klasik yola benzer şekilde C4 ve C2’yi keser.

Hangi Antijenler?

      • Bakteriler (Streptococcus pneumoniae).
      • Virüsler (HIV, influenza).

Karşılaştırmalı Tablo: Kompleman Aktivasyon Yolları

Özellik Klasik Yol Alternatif Yol Lektin Yolu
Aktivasyon Sinyali Antikor-antijen kompleksi Mikrobiyal yüzeyler MBL-fikolin/mikrop  membran polisakkaritleri
Başlangıç Proteini C1q C3b MBL/MASP
Ana Konvertaz C4b2a C3bBb C4b2a (klasik yolla aynı)
Antikor Gereksinimi Evet (IgM/IgG) Hayır Hayır
Hangi Patojenler? Virüsler, otoantikorlar Gram (-) bakteriler, mantarlar Bakteriler, virüsler

Kompleman Sisteminin Sonuçları (Tüm Yollar İçin Ortak)

  • Opsonizasyon: C3b, fagositozu artırır.
  • Enflamasyon: C3a ve C5a, mast hücrelerini aktive eder (histamin salınımı).
  • Membran Saldırı Kompleksi (MAC): C5b-9, Gram-negatif bakterileri lize uğratır.

Önemli Noktalar

  • Antikor olmadan da kompleman çalışır (alternatif ve lektin yolları).
  • Klasik yol daha spesifiktir (antikor gerektirir), diğer yollar doğuştan bağışıklıkta hızlı yanıt verir.
  • Kompleman eksiklikleri tekrarlayan enfeksiyonlara (örn. Neisseria) veya otoimmün hastalıklara (SLE) yol açabilir.

Örnek Vaka:

  • Neisseria meningitidis enfeksiyonlarında alternatif yol önemlidir (C5-C9 eksikliği olanlar risk altındadır).
  • SLE’de klasik yol aşırı aktive olur ve doku hasarına neden olur.

İmmünoloji Çoktan Seçmeli Test Soruları

Konular:

  1. Antikor üretim basamakları ve izotipler

  2. Nötralizasyon, opsonizasyon, kompleman aktivasyonu

  3. Kompleman sisteminin aktivasyon yolları

  4. Antijen çeşitleri ve immünojenik özellikler

  5. Antijen nedir? Temel özellikleri


A. Antikor Üretim Basamakları ve İzotipler

  1. Antikor üretiminde aşağıdaki hücrelerden hangisi doğrudan antijeni tanır ve plazma hücresine dönüşür?
    a) Dendritik hücre
    b) T helper hücre
    c) B hücresi
    d) Nötrofil

  2. Birincil immün yanıtta ilk üretilen antikor izotipi hangisidir?
    a) IgG
    b) IgA
    c) IgM
    d) IgE

  3. Mukoza yüzeylerinde hangi antikor izotipi baskındır?
    a) IgG
    b) IgA
    c) IgE
    d) IgD

  4. Aşağıdakilerden hangisi antikorların fonksiyonel bölgelerinden biri değildir?
    a) Fab bölgesi
    b) Fc bölgesi
    c) CDR bölgesi
    d) MHC bölgesi

  5. Hangi antikor izotipi alerjik reaksiyonlarda rol oynar?
    a) IgG
    b) IgA
    c) IgE
    d) IgM


B. Nötralizasyon, Opsonizasyon, Kompleman Aktivasyonu

  1. Virüslerin hücreye girişini engelleyen antikor mekanizması hangisidir?
    a) Opsonizasyon
    b) Nötralizasyon
    c) Kompleman aktivasyonu
    d) Apoptoz

  2. Fagositozu artıran antikor mekanizması hangisidir?
    a) Nötralizasyon
    b) Opsonizasyon
    c) Kompleman aktivasyonu
    d) ADCC

  3. Kompleman sistemini en güçlü şekilde hangi antikor aktive eder?
    a) IgG
    b) IgA
    c) IgM
    d) IgD

  4. C3b aracılı opsonizasyon hangi kompleman yolunda gerçekleşir?
    a) Klasik yol
    b) Alternatif yol
    c) Lektin yolu
    d) Hepsi

  5. Membran saldırı kompleksi (MAC) hangi kompleman bileşenlerinden oluşur?
    a) C1q
    b) C3b
    c) C5b-9
    d) C4a


C. Kompleman Sisteminin Aktivasyon Yolları

  1. Antikor gerektirmeyen kompleman aktivasyon yolu hangisidir?
    a) Klasik yol
    b) Alternatif yol
    c) Lektin yolu
    d) b ve c

  2. Mannoz bağlayıcı lektin (MBL) hangi kompleman yolunu başlatır?
    a) Klasik yol
    b) Alternatif yol
    c) Lektin yolu
    d) Hiçbiri

  3. Gram-negatif bakterilere karşı en etkili kompleman yolu hangisidir?
    a) Klasik yol
    b) Alternatif yol
    c) Lektin yolu
    d) Hepsi

  4. C1q proteini hangi kompleman yolunda görev alır?
    a) Klasik yol
    b) Alternatif yol
    c) Lektin yolu
    d) Hiçbiri

  5. Hangi kompleman yolu en hızlı şekilde aktive olur?
    a) Klasik yol
    b) Alternatif yol
    c) Lektin yolu
    d) Hepsi eşit hızdadır


D. Antijen Çeşitleri ve İmmünojenik Özellikler

  1. Aşağıdakilerden hangisi en güçlü immünojendir?
    a) Protein
    b) Lipid
    c) Glukoz
    d) Su

  2. Hapten nedir?
    a) Kendi başına antikor üretebilen molekül
    b) Taşıyıcı proteine bağlandığında antikor oluşturan küçük molekül
    c) Kompleman sistemini aktive eden yapı
    d) Hiçbiri

  3. Polisakkaritlere karşı üretilen başlıca antikor izotipi hangisidir?
    a) IgG
    b) IgA
    c) IgM
    d) IgE

  4. Aşağıdakilerden hangisi antikor üretimine neden olmaz?
    a) Pnömokok kapsül polisakkariti
    b) Glukoz
    c) Tetanoz toksini
    d) Penisilin (taşıyıcı proteinle)

  5. Otoimmün hastalıklarda hangi tür antijenler hedef alınır?
    a) Yabancı proteinler
    b) Self-antijenler
    c) Polisakkaritler
    d) Haptenler


E. Antijen Nedir? Temel Özellikleri

  1. Antijenin tanımı aşağıdakilerden hangisidir?
    a) Bağışıklık sistemini uyaran her türlü yabancı madde
    b) Sadece bakteriyel yapılar
    c) Kan hücreleri
    d) Hiçbiri

  2. Epitop nedir?
    a) Antijenin antikora bağlanan bölgesi
    b) Antikorun Fc bölgesi
    c) Kompleman proteini
    d) Hiçbiri

  3. Aşağıdakilerden hangisi antijenik özellik göstermez?
    a) Virüs spike proteini
    b) Polen
    c) Su
    d) Bakteri LPS

  4. T-hücre bağımlı antijenler hangi molekül grubuna aittir?
    a) Proteinler
    b) Lipidler
    c) Polisakkaritler
    d) Hepsi

  5. Aşağıdakilerden hangisi tam antijen değildir?
    a) Tetanoz toksini
    b) Penisilin (tek başına)
    c) Pnömokok kapsülü
    d) Viral protein


CEVAP ANAHTARI

Soru No Cevap Soru No Cevap
1 C 16 A
2 C 17 B
3 B 18 C
4 D 19 B
5 C 20 B
6 B 21 A
7 B 22 A
8 C 23 C
9 D 24 A
10 C 25 B
11 D
12 C
13 B
14 A
15 B



ANTİBİYOTİKLERİN KLİNİK KULLANIMLARI

Bu başlık altında klinik kullanımda olan bazı antibiyotiklerin etki spektrumları, seçildiği enfeksiyon hastalıkları, önemli yan etkileri ve mikroorganizmaların bu antibiyotiklere geliştirdikleri direnç şekilleri ele alınacaktır.

BETA LAKTAM ANTİBİYOTİKLER

Beta laktam antibiyotiklerin hepsi 4 üyeli β- laktam halkasına sahiptir. Bakterilerin hücre duvarı sentezini inhibe ederek etki ederler. Bu grupta penisilinler, sefalosporinler, karbapenemler ve monobaktamlar yer almaktadır.

PENİSİLİNLER
Penisilin grubu aşağıdaki başlıklar altında ele alınacaktır.
Doğal penisilinler
Penisilin G
Penisilin V
Penisilinaza dirençli penisilinler (oksasilin, dikloksasilin, nafsilin, metisilin)
Aminopenisilinler ( ampisilin, amoksilin)
Karboksi penisilinler
Karbenisilin
Tikarsilin
Geniş spektrumlu penisilinler
Azlosilin
Mezlosilin
Piperasilin
Beta laktam-betalaktamaz inhibitörü kombinasyonları
(Ampisilin-sulbaktam, amoksisilin- klavulanik asit, tikarsilin-klavulanik asit, piperasilin-tazobaktam)

Doğal penisilinler
Etki spektrumu:

Gram pozitif koklar
A grubu streptokoklar,viridans streptokoklar,
Streptococcus pneumoniae (dirençli suşlar coğrafi farklılıklar gösterir)
Gram negatif koklar
Neisseria meningitidis
Gram pozitif aerob basiller
Pasteurella multocida, Bacillus anthracis
Gram pozitif anaerob bakteriler
Clostridium, Fusobacterium, Actinomyces türleri
Spiroketler
Treponema pallidum, Borrelia türleri
Leptospira türleri, Listeria monocytogenes

Klinik kullanımı

Streptokokların neden olduğu farenjit, erizipel, pnömoni, sepsis, menenjit, endokardit, kemik ve yumuşak doku enfeksiyonları
Meningokoksik menenjit, tetanoz, gazlı gangren, aktinomikoz, şarbon, leptospiroz, Listeria enfeksiyonları, sifiliz
Klinik sunumu
Penisilin G, parenteral, IV yolla, 4-6 saatte bir uygulanır.
Prokain penisilin G , sadece IM olarak kullanılır.
Penisilin V, mide asidinden etkilenmeyen tek penisilin olup oral yoldan
kullanılır.Streptokoksik farenjitte ve ağır olmayan infeksiyonlarda verilebilir.Farenjitte 10
günden az kullanımı etkili değildir.
Benzatin penisilin G , IM yoldan 3 haftada bir uygulanan bir depo penisilindir.
Streptokokal farenjit , romatizmal ateş profilaksisi ve sifilizde kullanılır.

Penisilinaza dirençli penisilinler

Etki spektrumu
Metisiline duyarlı stafilokoklar (MSS)
Doğal penisilinlerin etki spektrumu
Klinik kullanımı
MSS un etken olduğu veya şüphelenildiği enfeksiyonlar (endokardit, sepsis, osteomyelit,
yumuşak doku infeksiyonları ,menenjit vs)

Aminopenisilinler

Ampisilin, amoksisilin

Etki spektrumu
Enterokoklar,
Haemophilus influenzae (beta laktamaz yapmayan)
Moraxella catarrhalis (beta laktamaz yapmayan)
Salmonella typhi, Shigella türleri (duyarlılığı coğrafi farklılık
gösterir) E. coli ve Proteus türleri
Doğal penisilinlerin etki spektrumu

Klinik kullanımı

Akut otitis media, akut sinüzit, kronik bronşit alevlenmesi (beta laktamaz yapan suşlar ve
penisiline dirençli pnömokoklar etkense uygun değil), enterokok enfeksiyonları ve özellikle
gebelerin üriner infeksiyonlarında kullanılabilir.

Karboksi penisilinler ve üreidopenisilinler

Karbenisllin,tikarsilin(karboksi penisilinler)
Azlosilin,mezlosilin,piperasilin(üreidopenisilinler)

Geçmişte pek çok gram negatif çomağa ve Pseudomonas türlerine etkin olan bu ajanlar hastanelerde gelişen yaygın direnç nedeni ile duyarlı olduğu kanıtlanmadıkça ampirik olarak önerilemez

Betalaktam ve betalaktamaz inhibitörü kombinasyonları

Ampisilin sulbaktam , amoksisilin klavulanik asit

Etki spektrumu

Metisiline duyarlı stafilokoklar
H.influenzae
M.catarrhalis
Streptokok ve enterokok türleri
E. coli, Klebsiella ve Proteus türleri
Neisseria türleri ( N. gonorrhoea dahil)
Anaeroblar ( Bacteroides fragilis dahil)
Aminopenisilinlerin etki spektrumu

Klinik kullanımı

Otitis media ,sinüzit, kronik bronşit alevlenmesi , insan ve hayvan ısırmaları, yumuşak doku
enfeksiyonları(diyabetik ayak enfeksiyonları), osteomyelit, septik artrit, abdominal ve
pelvik enfeksiyonlar (hafif, hastane dışında gelişen), üriner infeksiyonlar (duyarlı suşlara)ve
gonorede kullanılabilir.

Klinik sunumu
Her iki kombinasyonun da oral ve parenteral formları bulunmaktadır.

Tikarsilin klavulanik asit

Etki spektrumu

Beta laktamaz yapan S. aureus, gram negatif çomaklar,bazı Pseudomonas aeruginosa
türleri, anaeroblar (Bacteroides türleri dahil), amino penisilinlerin etki spektrumu
Klinik kullanımı
Polimikrobiyal infeksiyonlar
İntraabdominal ve pelvik infeksiyonlar,polimikrobial yumuşak doku infeksiyonları

Piperasilin – tazobaktam

Etki spektrumu

Tikarsilin klavulanik aside benzer,ancak etkinliği daha fazla olup, karbapenemlerle
karşılaştırılabilir
Klinik kullanımı
İntraabdominal ve pelvik infeksiyonlar,ciddi yumuşak doku infeksiyonları, baş boyun
enfeksiyonları , nozokomiyal enfeksiyonlar ve başka polimikrobiyal enfeksiyonlardır.

Penisilinlerin yan etkileri

• Aşırı duyarlılık ( basit deri reaksiyonu, anafilaksi)
• Diğer beta laktam ilaçlarla çarpraz aşırı duyarlılık görülebilir.
• Nötropeni, trombositopeni
• Renal toksisite
• Transaminaz yüksekliği
• Gastrointestinal yan etkiler ( bulantı, kusma, pseudomembranöz enterokolit)
• Nörotoksisite ( Yüksek doz penisilin G ile konvülzüyon )

SEFALOSPORİNLER

Etki spektrumları farklı birinci, ikinci , üçüncü ve dördüncü kuşak sefalosporinler klinik kullanımdadır.

Birinci kuşak sefalosporinler ( Sefazolin)

Etki spektrumu

Streptokoklar, metisiline duyarlı stafilokoklar, E. coli ve Klebsiella türleri

Klinik kullanımı

Metisiline duyarlı stafilokok enfeksiyonları ve streptokokal enfeksiyonlarda ( deri ve yumuşak doku enfeksiyonları , endokardit, septik artrit, osteomyelit ) ve kolorektal cerrahi dışında cerrahi profilakside kullanılabilir.

İkinci kuşak sefalosporinler ( Sefuroksim, sefoksitin)

Sefuroksimin oral ( sefuroksim aksetil) ve parenteral formları mevcuttur. Sefoksitin sadece parenteral uygulanır.

Etki spektrumu

Metisiline duyarlı stafilokoklar, streptokoklar, Haemophilus influenzae , Neisseria gonorrhoae ye etkilidir. Gram negatif enterik bakterilere etkinliği birinci kuşak sefalosporinlerden daha yüksektir.Sefoksitin sefamisin grubundan bir sefalosporin olup gram pozitif ve negatif anaerob bakterilere etkindir.

Klinik Kullanımı

Sefuroksim, üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları ( otit, sinüzit, kronik bronşit alevlenmeleri, toplum kökenli pnömoni ), üriner enfeksiyonlarda kullanılabilir.
Sefoksitin, toplum kökenli ve çok ağır seyirli olmayan intraabdominal ve pelvik enfeksiyonlarda tercih edilebilir.

Üçüncü kuşak sefalosporinler

Seftriakson, sefotaksim, seftizoksim, sefodizim, anti pseudomonal etkili sefoperazon sulbaktam ve seftazidim parenteral olarak kullanılır. Sefiksim oral kullanılabilen bir sefalosporindir.

Etki spektrumu

Seftriakson, sefotaksim, seftizoksim, sefodizim etkinliği birbirine benzer. Gram negatif enterik bakterilere, H. influenzae, Streptococcus pneumoniae, Nesseria meningitidis, N. gonorrhoae ye etkilidir. Antistafilokokal etkinliği yeterli değildir.
Seftazidim ve sefoperazon- sulbaktam , Pseudomonas aeruginosa ya etkili sefalosporinlerdir.
Son yıllarda ,özellikle hastane kökenli enterik bakterilerin çoğu üçüncü kuşak sefalosporinleri inaktive eden geniş spektrumlu beta laktamaz enzimleri sentezlemektedir ve bu nedenle etkinliklerinde önemli azalma görülmektedir.

Klinik kullanımı

Gram negatif çomakların neden olduğu enfeksiyonlar ( bakteriyemi, sepsis, üriner enfeksiyon, nozokomiyal pnömoni) , abdominal ve pelvik enfeksiyonlar ( antianaerob bir ilaçla kombine edilmelidir, safra yolları enfeksiyonlarında safraya yüksek oranda geçen sefaperazon ve seftriakson tercih edilmelidir )
• Nötropenik ateş ( hastanedeki direnç durumu dikkate alınarak antipseudomonal sefalosporinler, aminoglikozidlerle birlikte veya tek başına kullanılabilir. )
• Yeni doğan menenjiti ( sefotaksim tercih edilmeli, Listeria monocytogenes olasılığı için ampisilinle kombine edilmelidir.)
• Çocuk ve erişkin yaş grubunda akut bakteriyel menenjit
• 50 yaşın üzerinde akut bakteriyel menenjit ampirik tedavisinde ( ampisilinle kombine edilmelidir. )
• Gonore ve şankroid ( tek doz seftriakson )
• Lyme hastalığı santral sinir sistemik tutulumunda ( seftriakson )

Dördüncü kuşak sefalosporinler (sefepim)

Sefepim, üçünçü kuşak sefalosporinlerin çoğunu inaktive eden geniş spektrumlu betalaktamazların çoğuna stabil olduğundan, bu enzimleri sentezleyen gram negatif enterik bakterilerin çoğuna etkindir. Nozokomiyal enfeksiyonlarda, nötropenik ateşte tercih edilir. P. aeruginosa ya etkindir. Anti stafilokokal etkinliği üçüncü kuşak sefalosporinlerden daha iyidir. Anaerob bakteri enfeksiyonları için uygun bir seçim değildir.

Sefalosporinlerin yan etkileri

• Aşırı duyarlık reaksiyonları Anafilaksi, anjioödem nadirdir. Makülopapüler döküntü, ürtiker ve eozinofili görülebilir. İlaç ateşi sıktır.
• Kanama metiltiotetrazol yan zinciri taşıyan (sefoperazon) sefalosporinler K vitamini sentezini inhibe ederek protrombin zamanını uzatırlar. Kanama komplikasyonu K vitamini ile önlenebilir.
• Disülfiram benzeri reaksiyon Alkolle birlikte kullanımında taşikardi, terleme, bulantı, kusma, dispne ,hipotansiyon ve kofüzyon görülebilir. Sefoperazon gibi metiltiotetrazol yan zinciri taşıyan sefalosporinlerin kullanımında saptanır.
• Trombositopeni, nötropeni , Coombs testi pozitifliği
• Renal toksisite
• Transaminaz, alkalen fosfotaz yüksekliği ( sefoperazon, seftriakson)
• Gastrointestinal yakınmalar
• Kolesistit benzeri tablo ( seftriaksona bağlı safra çamuru oluşması ile ilişkili bulunmuştur.)
• Yeni doğanda kern ikterus ( seftriakson)
• Tromboflebit ve enjeksiyon yerinde ağrı
• Süper enfeksiyonlar ( enterokok, pseudomonas ve kandida enfeksiyonları )

MONOBAKTAMLAR

Bu gruptaki tek antibiyotik sentetik bir monobaktam olan aztreonamdır.
Aztreonam

Etki spektrumu

Dar spektrumlu olup sadece gram negatif bakterilere etkilidir.Beta laktamaz yapımını indüklemediğinden başka bir beta laktamla kombine edilebilir.

Klinik kullanımı

Aztreonamın duyarlı olduğu gram negatif bakteri enfeksiyonları
( bakteriyemi, sepsis, pnömoni, üriner enfeksiyon ), intraabdominal ve pelvik enfeksiyonlar
( antianaerobik bir antibiyotikle kombine edilmelidir) .

Yan etkileri:

Aztreonam yan etki oranı düşük, emniyetli bir antibiyotiktir. Başka bir beta laktam ilaca aşırı duyarlılığı olanlarda, çarpraz reaksiyon olasılığı çok düşük olduğundan aztreonam kullanılabilir.

KARBAPENEMLER

Bu grupta imipenem ve meropenem klinik kullanımdadır .

İmipenem

İmipenem, böbrek tubuli hücrelerinde sentezlenen dehidropeptidaz- 1 enzimi ile inaktive edildiğinden, bu enzimi inhibe eden silastatin ile kombine olarak kullanılır.

Etki spektrumu

Karbapenemler gram negatif enterik bakterilere (Pseudomonas ve Acinetobacter türleri dahil) , bazı enterokok türlerine ( E. fecalis), metisiline dirençli stafilokoklara, streptokoklara ( penisiline dirençli pnömokoklar dahil ) ve gram pozitif ve negatif anaerop bakterilere etkili antibiyotiklerdir. İmipenemin gram pozitif bakterilere etkinliği meropenemde daha iyidir.

Meropenem
Meropenem dehidropeptidaz- 1 enzimi ile inaktive edilmediğinden tek başına kullanılabilir.

Etki spektrumu

İmipenem gibidir. Meropenem, Enterobacteriaceae, Haemophilus influenzae, P. aeruginosa ve gonokoklar gibi gram negatif bakterilere imipenemden daha etkindir.

Klinik kullanımı

Karbapenemler gram negatif bakterilerin sentezlediği beta laktamazların çoğuna stabildir. Ancak beta laktamaz yapımını indükleyebilir. Beta laktamazlarla inaktive olabilen beta laktam ilaçlarla bu nedenle kombine edilmemelidir.
Çoğul direnç gösteren gram negatif bakterilere bağlı nozokomiyal enfeksiyonlar ve nötropenik ateşte tercih edilmelidir. Abdominal ve pelvik enfeksiyonlar, poli mikrobiyal deri ve yumuşak doku enfeksiyonları ve osteomyelit ( diyabetik ayak gibi) te tek başına yeterlidir. Meropenem, nörotoksik olmaması nedeniyle nozokomiyal menenjitlerde ve üçüncü kuşak sefalosporinlere dirençli pnömokok menenjitlerinde kullanılır.

Karbapenemler, metisiline dirençli stafilokok enfeksiyonlarında kullanılmamalıdır.Ciddi enterokok ve Pseudomonas enfeksiyonlarında tek başına kullanılmamalıdır. Cerrahi profilaksi ve duyarlı bakterilerin neden olduğu toplum kökenli enfeksiyonlarda kullanılmamalı, dirençli bakteri enfeksiyonları için saklanmalıdır.

Yan etkileri

İmipenemin hızlı infüzyonu bulantı ve kusmaya yol açabilir. İmipenem yüksek dozlarda, renal yetmezliği olan hastalarda ve sinir sisteminde patolojisi olan hastalarda daha sık olmak üzere konvülzüyona yol açabilir. Meropenem hızlı verilebilir ve nörotoksik değildir. Karbapenemlerin diğer yan etkileri transaminazlarda yükselme ve tromboflebittir.

GLİKOPEPTİDLER

MAKROLİDLER

Eritromisin, makrolidlerin en eski üyesidir.Yeni makrolidlerden ülkemizde klaritromisin, roksitromisin, azitromisin ve diritromisin klinik kullanımdadır.Spiramisin toksoplazmozda tercih edilen bir makroliddir Sadece klaritromisinin parenteral formu bulunmaktadır.Bakteri hücresinde protein sentezini inhibe ederek etki gösterirler. Bakteriyostatik olup yüksek konsantrasyonları bakterisidal etki gösterir.İntraselüler ve solunum salgılarında yüksek konsantrasyonlara ulaşır, kan düzeyleri düşüktür.

Makrolidlerin ilk seçim olduğu durumlar

• Mycoplasma pneumoniae pnömonisi
• Chlamydia pneumonia pnömonisi
• Legionella pnömonisi
• Boğmaca, difteri
• Penisiline allerjik hastalarda; GAS infeksiyonları, romatizmal ateş profilaksisi, yumuşak doku infeksiyonları, sifiliz
• Toplum kökenli pnömoniler(riskli olmayan genç hastalarda)
• Genital Chlamydia enfeksiyonları
• Ureaplasma urealyticum enfeksiyonları,
• Campylobacter jejuni enfeksiyonları

Azitromisin, günde tek doz kullanılır.Gastrointestinal yan etkileri eritromisinden daha azdır.Kısa süreli tedavileri elverişlidir. Atipik Mycobacterium türlerine ve Toxoplasma
gondii ye etkilidir.

Klaritromisin, günde iki kez kullanılır, yan etkileri azdır Farenjit, akut maksiller sinüzit, kronik bronşit alevlenmeleri, toplum kökenli pnömoniler, Mycobacterium avium kompleksi (MAC) ve Helicobacter pylori enfeksiyonlarında (FDA onaylı) tercih edilebilir.

Yan etkileri

Eritromisinin gastrointestinal yan etkileri oldukça fazladır.Bulantı, karın ağrısı ve ishal görülebilir. Yeni makrolidlerde bu yan etki daha azdır.Emniyetli bir antibiyotik olup gebede ve çocuklarda kullanılır. Kolestatik hepatit ve ototoksisite diğer yan etkileridir.

LİNKOZAMİDLER

Linkozamid grubunda linkomisin ve klindamisin yer alır. Klindamisin absorbsiyonu daha iyi ve antibakteriyel etkinliği daha güçlü olması nedeniyle tercih edilir. Bakteri hücresinde protein sentezini inhibe eder. Makrofaj ve PNL içinde yüksek konsantrasyonlara ulaşır. BOS a geçmez. Oral ve parenteral preparatları mevcuttur.

Antibakteriyel spektrumu ve klinik kullanımı

Gram pozitif ve negatif anaerob bakterilere, Propionobacterium türlerine, streptokok ve stafilokoklara etkilidir. Başlıca anaerob enfeksiyonlarda, intraabdominal, pelvik enfeksiyonlarda gram negatif enterik bakterilere etkili antibiyotiklerle kombine olarak kullanılabilir. Stafilokokal ve streptokokal enfeksiyonlarda alternatif ilaçtır. Aspirasyon pnömonisi ve akciğer apsesinde anaerob etkinliği nedeniyle seçilebilir. Diyabetik ayak enfeksiyonları ve osteomyelitlerinde kombine tedavide kullanılabilir. Aknede topik preparatları etkin bulunmuştur.
Klindamisin ayrıca antiparaziter bir ilaçtır. Bu alanda en önemli kullanımı toksoplazmoz ve babezyozdur.

Yan etkileri

En önemli yan etkileri bulantı , kusma, ishal gibi gastrointestinal yan etkileridir. Pseudomembranöz enterokolitin en önemli nedenlerinden biridir.Diğer yan etkileri, hepatotoksisite ve kemik iliği inhibisyonudur.

AMİNOGLİKOZİDLER

Bu gruptan ülkemizde bulunanlar; streptomisin, kanamisin, neomisin, streptomisin, gentamisin, tobramisin, netilmisin, amikasin ve izepamisindir. Aminoglikozidler bakterilerin protein sentezini inhibe ederek etkili olan bakterisidal antibiyotiklerdir.Beta laktam ilaçlarla kombinasyonu sinerjiktir.Ancak aynı solusyon içinde verildiğinde inaktive olabilirler. BOS a geçmezler, bu nedenle menenjitte intratekal veya intraventriküler verildiğinde etkili olabilirler. Asit ortamda inhibe olduğundan apse ve itihaplı bronş sekresyonlarında aktivitesi azalır.

Klinik kullanımı

Neomisin, barsak bakterilerinin inhibisyonu gereken hepatik koma ve abdominal cerrahi öncesi barsak temizliği amacı ile oral olarak kullanılan bir aminoglikoziddir.
Kanamisin dirençli tüberküloz olgularında tercih edilir.
Streptomisin brusellozda tetrasiklinle birlikte, tüberkülozda, enterokok ve viridans streptokoklara bağlı endokarditte penisilin veya vankomisinle kombine olarak kullanılır. Veba ve tularemide ilk seçenektir.
Diğer aminoglikozidler, daha çok gram negatif enterik bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlarda ,genellikle kombinasyon tedavisi olarak kullanılırlar. Bu enfeksiyonların başında nozokomiyal enfeksiyonlar ( pnömoni, sepsis, üriner enfeksiyonlar, osteomyelit, septik artrit) gelmektedir.Nötropenik ateşte antipseudomonal beta laktam bir ilaçla kombinasyonu önerilir. Abdominal , pelvik enfeksiyonlarda, diyabetik ayak enfeksiyonlarında anaerob etkili bir antibiyotikle kombine edilmelidir.
Aminglikozidlerin günde tek doz kullanımları.
Aminoglikozidler konsantrasyona bağlı bakterisidal etki ( doz arttıkça öldürme gücü artar) ve post antibiyotik etki ( PAE)( doz arttıkça PAE artar)leri nedeniyle günde tek doz kullanım için uygundur. Günlük doz bir seferde uygulanır. Bu durumda toksik etkilerin artmadığı saptanmıştır.

Yan etkileri

En önemli yan etkileri nefrotoksisite ( doza bağlı; doz arttıkça toksisite artar) ve ototoksisite ( işitme kaybı, vestibüler toksisite) dir.Nefrotoksisite genellikle ilacı kesince düzelmesine karşın ototoksisite irreverzibldir. Netilmisin en az toksiktir.

TETRASİKLİNLER

Tetrasiklinler protein sentezi inhibitörü bakteriyostatik antibiyotiklerdir. Ülkemizde sadece oral formları bulunmaktadır. Doksisiklin uzun etkili bir tetrasiklin türevi olup günde iki kez kullanılma avantajına sahiptir. Klortetrasiklin ve oksitetrasiklin türevleri altı saatte bir kullanılırlar

Klinik kullanımı

Brusellozda streptomisin ve rifampisinle kombine olarak, Chlamydial pelvik inflamatuar hastalıkta, kolera, leptospiroz, Lyme hastalığı, psittakoz, trahom, veba, Rickettsia enfeksiyonları ve nongonokoksik üretritte ilk seçenek olarak kullanılır.Mycoplasma pnömonisi, sifiliz , gonore, şarbon, tularemi, akne ve kronik bronşit alevlenmelerinde alternatif ilaçtır.

Yan etkileri

Tetrasiklin çocuklarda dişlerde lekelenme ve iskelet gelişiminde duraklamaya yol açtığından 8 yaş altında kullanılmaması önerilmektedir. Gebede akut karaciğer yetmezliğine yol açabilir.Ayrıca deri döküntüleri, fotosensitivite ve böbrek yetmezliğine yol açabilir.Gastrointestinal yan etkileri, özofagusta ülserasyonlar görülebilir. Doksisiklin böbrek hastalarında doz ayarlanmadan kullanılabilir. Tetrasiklinlerin absorbsiyonu süt ürünleri , demir, kalsiyum ve magnezyum içeren antiasitlerle ve simetidinle azalır.

TRİMETOPRİM SÜLFAMETOKSAZOL ( TMP-SMZ)

TMP- SMZ, bakteri nukleik asit sentezi için gerekli folik asit sentezini iki farklı basamakta inhibe eden kombine bir antibiyotiktir. Oral ve parenteral formları bulunmaktadır.

Klinik kullanımı

Toplum kökenli üriner sistem enfeksiyonlarda etken mikroorganizmalar başta E. coli olmak üzere gram negatif bakterilerdir. Ülkemizde bu bakterilerde TMP-SMZ a önemli oranda direnç olduğundan duyarlı olduğu kanıtlanmadıkça seçilmemelidir. Aynı nedenle prostatit tedavisinde yerini kinolonlara bırakmıştır.
Akut sinüzit, otit ve kronik bronşit alevlenmelerinde alternatif bir antibiyotiktir.
Salmonella ve Shigella enfeksiyonlarının ampirik tedavisinde ülkemizdeki direnç sorunu nedeniyle kullanılmamalıdır. Tifo tedavisinde alternatif olarak, kolera tedavisinde ampirik olarak seçilebilir.Ayrıca Pneumocystis carinii pnömonisi, Nocardia enfeksiyonları ve Toxoplasma gondii enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılır. Organ transplantasyonu yapılan ve HIV enfeksiyonu olan hastalarda yukarıda belirtilen enfeksiyonların profilaksisi amacıyla tercih edilir. Brusellozda kombine tedavide yer alabilir.

Yan etkileri

Kern ikterus riski nedeniyle gebelikte, iki aydan küçük bebeklerde ve süt veren annelerde kullanılmamalıdır. Gastrointestinal semptomlar, deri döküntüleri ( Steven Johnson sendromu ) kemik iliği süpresyonu, karaciğer ve böbrek toksisitesi başlıca yan etkileridir.

KLORAMFENİKOL

Bakterilerin protein sentezini inhibe ederek etki gösterir. Oral ve parenteral formları klinik kullanımdadır.

Klinik kullanımı

Kloramfenikol lipofilik olduğundan BOS a iyi geçer. Bakteriyel menenjit etkenlerine bakterisidal etki gösterir. Beta laktam allerjisi olan hastalarda menenjit tedavisinde kullanılabilir.Tifo tedavisinde yerini kinolonlara bırakmıştır.Tifoda alternatif olarak kullanılabilir. Anaerob etkinliği nedeniyle abdominal enfeksiyonlarda ve beyin apsesinde penisilinle kombine olarak kullanılabilir. Ayrıca epidemik tifüs, Q ateşi, veba , tularemi, listeria ve melioidoz tedavisinde kullanılabilir. Göz tabakalarına ve aköz hümöre geçişi iyi olduğundan göz enfeksiyonlarında lokal olarak kullanılabilir. Kloramfenikol günümüzde ancak alternatif tedavilerde kullanılabilecek bir antibiyotiktir.

Yan etkileri

En önemli yan etkileri doza bağlı olarak gelişen anemi, lökopeni ve trombositopeni ve dozla ilişkisiz idiosenkrazik bir reaksiyon olan aplastik anemi gibi hematolojik yan etkileridir. Yeni doğanda kloramfenikolü detoksifiye eden glukronil transferaz enzimi yetersiz olduğundan gri bebek sendromu ( kardiyovasküler kollaps) gelişebilir. Gastrointestinal semptomlara yol açabilir. Tifo tedavisinde parçalanan bakterilerden açığa çıkan endotoksinin dolaşım yetmezliğine yol açmasıyla Herxheimer reaksiyonu adı verilen tablo nadiren gelişebilir. Diğer bildirilen yan etkiler başağrısı, konfüzyon, optik nörit ve periferik nörit gibi nörotoksik bulgulardır.

KİNOLONLAR

Bu grubun ilk üyesi olan ve birinci kuşak kinolon olarak adlandırılan nalidiksik asit üriner enfeksiyonlar ve bakteriyel ishallerde kullanılmış dar spektrumlu bir antibiyotiktir.İkinci kuşak kinolonlar daha geniş spektrumlu olup gram negatif çomaklar dışında, stafilokoklara, Haemophilus ve Moraxella türlerine, atipik pnömoni etkenlerine ( Mycoplasma, Legionella, Chylamydia türleri ), genital enfeksiyon etkenlerine ( Mycoplasma, Ureoplasma, Chylamidia , Neisseria türleri) , Mycobacterium tuberculosis ve Brucella gibi pek çok bakteriye etkindir.Bu grupta en çok klinik deneyim olan kinolonlar; siprofloksasin ve ofloksasindir.Bu gruptan diğer kinolonlar ise pefloksasin, enoksasin ve norfloksasin dir. Pefloksasin ve ofloksasin BOS a geçişi en iyi olan kinolonlardır. Siprofloksasin P. aeruginosa ya en etkin kinolondur.M. tuberculosis e en etkili kinolon ofloksasindir.İkinci kuşak kinolonların streptokoklara ve anaerob bakterilere etkinliği azdır. Üçüncü kuşak kinolonlar ın spektrumu streptokoklar ( S. pneumoniae dahil) lehine genişlemiş olup bu grup kinolonlar toplum kökenli solunum sistemi enfeksiyonlarında kullanılabilirler. Bu gruptan ülkemizde bir ofloksasin türevi olan levofloksasin bulunmaktadır. Dördüncü kuşak kinolonlar ( bazı kaynaklarda üçüncü kuşak kinolonların ikinci grubu) ise üçüncü kuşak kinolonların etki spektrumuna ek olarak anaerob bakterilere olan etkinlikleri nedeniyle dikkati çekmektedirler. Bu gruptan ülkemizde moksifloksasin bulunmaktadır. Günümüzde pek çok yeni kinolon ile ilgili araştırmalar devam etmektedir. Klinik kullanıma sunulan pek çok kinolonun ise yan etkileri nedeniyle imali durdurulmuştur. ( Grepafloksasin, trovafloksasin, temafloksasin vb.)

Klinik kullanımı

Gastrointestinal enfeksiyonlar : Tifo,paratifo gibi salmonella enfeksiyonlarında, , invazif bakteriyel gastroenteritlerde, kolerada seçilecek antibiyotikler ikinci kuşak kinolonlardır. Ayrıca anaerob antibiyotiklerle kombine edilerek abdominal ve pelvik enfeksiyonlarda kullanılabilirler.
Üriner sistem enfeksiyonları: Basit sistitler, komplike üriner sistem enfeksiyonları ve akut prostatitlerin tedavisinde ve profilaksisinde seçilecek antibiyotiklerdir.
Genital enfeksiyonlar: Gonokoksik ve nongonokoksik üretritlerde uygun alternatif ilaçlardır.
Solunum sistemi enfeksiyonları:Toplum kökenli pnömonilerde ve kronik bronşit akut alevlenmelerinde pnömokoklara etkili olan levofloksasin ve moksifloksasin kullanılabilir. Nozokomiyal pnömonilerde siprofloksasin özellikle Pseudomonas türlerine en etkili olması nedeniyle tercih edilir.
Kemik ve eklem enfeksiyonları:Kronik osteomyelitin uzun süreli tedavisinde kinolonlar iyi bir oral tedavi seçeneğidir. Kemik dokusuna geçişlerinin iyi olması da seçilmeleri için önemli bir nedendir.
Diğer klinik kullanım alanları tüberküloz, bruselloz ve meningokoksik menenjit profilaksisidir. Diyabetik ayak ve dekübit yara enfeksiyonlarında anaeroblara etkili ilaçlarla kombine edilerek kullanılabilir.

Yan etkileri

En sık gastrointestinal yan etkiler görülür. Baş ağrısı , baş dönmesi, konfüzyon gibi nörolojik bulgulara yol açabilir. Nonsteroid antiinflamatuar ilaçlarla birlikte konvülziyon gelişebilir. Hayvan deneylerinde artropatiye yol açması nedeniyle 16 yaşından küçüklerde önemli bir endikasyonu olmadıkça kullanımı kontrendikedir. Tendinit ve tendon rüptürü de nadir yan etkileri arasındadır. Allerjik yan etkiler ve fotosensitiviteye yol açabilir. Kinolonların emilimi antiasitler, sükralfat ve diğer metal içeren ilaçlarla azalır. Bu nedenle ilaçların en az iki saatlik aralıkla alınması önerilir. Teofilin ve kafeinle birlikte kinolonlar alınırsa belirtilen ilaçların kan düzeyi artarak toksisite bulguları ortaya çıkabilir.Ofloksasin ve levofloksasin belirtilen etkileşimin en az görüldüğü kinolonlardır.

METRONİDAZOL VE ORNİDAZOL

Bu grup antibiyotikler anaerob bakteri enfeksiyonlarında ( abdominal ve pelvik enfeksiyonlar, beyin apsesinde, tetanoz, kemik ve yumuşak doku enfeksiyonları), C. difficile nin neden olduğu pseudomembranöz enterokolitte, Helicobacter pylori gastrit ve ülserinde kullanılabilir. Ayrıca protozoa enfeksiyonları ( Entamoeba histolytica, Giardia lamblia, Trichomonas vaginalis) başarı ile kullanıldığı diğer hastalıklardır. Başlıca yan etkileri; gastrointestinal
( glossit, metalik tad, bulantı ,kusma) ve nörolojik ( başağrısı, başdönmesi, konfüzyon, periferik nöropati, parestezi) toksisite bulgularıdır. Karaciğer toksisitesi görülebilir.
KAYNAKLAR
1 Cunha BA : Antibiotic resistance . Antibiotic therapy, Part I. Medical Clinics of North
America 2000, 84:1407- 1429.

2. Moellering RC Jr : Principles and Practice of Infectious Diseases. Mandell GL, Bennett JE, Dolin R (eds), 5th ed,Churchill Livingstone, Philadelphia, 2000,223-235

3. Reese RE, Betts RF : Antibiotic use. A Practical Approach to Infectious Diseases, Richard E Reese , Robert E Betts (eds), 4th ed, Little Brown and Company, Boston, 1996, 1059-1389.
4. Wilson WR : General principles of antimicrobial therapy.

5. İnfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi ,Topçu WillkeA, Söyletir G, Doğanay M ( ed),
2. Baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, 2002, 167-275.




ANTİBİYOTİK KULLANIMINDA GENEL PRENSİPLER

Antibiyotikler tedavide en çok kullanılan ve kullanımında en çok hata yapılan bir ilaç grubudur. İnsan vücudunun her organında enfeksiyon gelişebileceğinden her daldaki hekimin antibiyotik kullanımını iyi bilmesi gerekir. Antibiyotiklere direnç gelişimi ve tedaviye yeni antibiyotiklerin girmesi gibi nedenlerle de bilgilerin devamlı yenilenmesi zorunludur.
Antibiyotik kullanımında dikkat edilmesi gereken kuralları şöyle sıralayabiliriz.

1. Antibiyotik kullanma gerekliliğinin saptanması

Hastanın bir bakteriyel enfeksiyonu olmalıdır ya da profilaktik antibiyotik kullanımının gerekli olduğu bir durum olmalıdır ( cerrahi profilaksi, romatizmal ateş profilaksisi, kalp kapak hastasında invazif girişimler öncesi profilaksi gibi). Bakteriyel enfeksiyon olduğunu kanıtlayabilmek için mikroorganizmanın kültürde üretilmesi, değişik boyama yöntemleri ile bakterinin mikroskopik inceleme ile gösterilmesi, antijen ve antikor saptayan serolojik testler kullanılabilir. Klinik bulgular bazı bakteriyel enfeksiyonlar için tipik olmakla birlikte güvenilir değildir. Aynı klinik bulguları başka mikroorganizma enfeksiyonları veya enfeksiyon dışındaki hastalıklar da verebilir.
Antibiyotiklerin etken izole edilip, duyarlılık testine göre ya da diğer laboratuvar testleri ile kanıtlanarak kullanılmasına kanıtlanmış bakteriyel enfeksiyon tedavisi denir.Ampirik antibiyotik tedavisi ise olası enfeksiyon etkenleri ve duyarlılık durumuna göre verilen tedavidir. Ampirik tedavi toplum kökenli ciddi enfeksiyonlar ( menenjit, sepsis), nozokomiyal ve nötropenik hastadaki enfeksiyonlarda erken antibiyotik verilmesinin yaşamsal önemi nedeniyle yapılmalıdır.Rutin kültür alınması, invazif girişim gerektirdiğinden önerilmeyen ve olası etkenleri bilinen enfeksiyonlarda( akut otit, akut sinüzit, beyin apsesi, osteomyelit) da ampirik tedavi tercih edilir.

2. Uygun antibiyotiğin seçilmesi

Bu aşamada mikroorganizma, hasta ve antibiyotikle ilgili faktörler gözden geçirilmelidir.
Mikroorganizma ile ilgili faktörler.
Hastalık etkeni nedir? İlk yanıtlanması gereken soru budur. Etkenin belirlenmesi için çeşitli yöntemler vardır. Gram boyası bunların en basiti olup, halen enfeksiyon tanısında altın standarttır. Örneğin pnömonide balgamın Gram boyasında PNL ve gram pozitif diplokokların görülmesi, pnömokoksik pnömoni tanısı için çok değerlidir. Akut bakteriyel menenjitte BOS un Gram boya ile incelenmesi yine etkenin erken tanımlanması açısından yararlıdır. Dışkıda PNL bulunması invazif bir ishal etkenini düşündürür. PNL yoksa toksik veya viral bir gastroenterit olabilir.
Etkeni belirlemede esas yöntem kültürdür. Antibiyotik başlamadan önce mutlaka yapılmalıdır. Kültür ve başka bir laboratuvar incelemesi yapma olanağı yok ise o zaman genel bilgilerden yararlanılır. Erişkin akut bakteriyel menenjitli bir hastada olası etkenlere ( meningokok, pnömokok) yönelik tedavinin başlanması örnek olarak verilebilir.
Mikroorganizma ile ilgili değerlendirilmesi gereken diğer faktörler virulansı ve nozokomiyal ya da toplum kökenli bir mikroorganizma oluşudur. Çünkü nozokomiyal patojenler antibiyotiklere daha dirençlidir.
Etken bakterinin antibiyotik duyarlılık durumu nedir? Yanıtlanacak ikinci sorudur.
Etken izole edilmişse antibiyotik duyarlılık testi yapılarak uygun antibiyotik belirlenebilir.Bu amaçla aşağıdaki yöntemler kullanılır.
Disk difüzyon yöntemi; hızlı üreyen aerob ve fakültatif anaerob bakteriler için önerilen, kolay, pratik, standartlara uygun yapılırsa halen tüm dünyada rutin laboratuvarlar için seçilen bir testtir.Antibiyotiğin inhibisyon etkisini ölçen kalitatif bir testtir.
Minimal inhibitör konsantrasyon ( MIC ) ölçümü, Özel durumlarda (yeni antibiyotiklerin etkinlik araştırması, penisiline dirençli pnömokokların belirlenmesi gibi) yapılır Bu test te inhibisyonu ölçer, ancak kantitatif bir testtir.
Minimal bakterisidal konsantrasyon (MBC) ise kantitatif ve bakterisidal etkiyi saptayan bir testtir. Rutinde kullanılmaz. Ancak nötropenik hasta gibi özel konakta, menenjit ve endokarditte tedavi başarısızlığında yapılması gerekebilir.
Antibiyotik duyarlılık testi yapılamıyorsa etkenin veya olası etkenin duyarlılık durumuna göre antibiyotik başlanabilir. Bu durumda genel bilgilerden, ülkemizde yapılan çalışmalardan ve hastane enfeksiyonları için hastanede saptanan mikroorganizmaların duyarlılık durumunu içeren yerel verilerden yararlanılabilir.

3. Hasta ile ilgili faktörler

Yaş Böbrek fonksiyonları yaşla ilgili farklılıklar gösterir. Atılımı böbrekten olan antibiyotiklerin serumdaki yarı ömürleri yenidoğanlarda daha fazladır. Çünkü böbrek fonksiyonları yetersizdir. İlacın dozu buna göre ayarlanmalıdır.
Yaşlılarda böbrek fonksiyonları dahil fizyolojik olaylarda gerileme vardır. BUN ve kreatinin değerleri normal olsa bile kreatinin klirensi düşüktür. Antibiyotiklere bağlı böbrek toksisitesi ( aminoglikozid toksisitesi gibi) bu nedenle daha sık görülür.Yaşlılarda izoniazid hepatotoksisitesi daha sıktır. Hipersensitivite reaksiyonları da daha sık görülür.
Yeni doğanda hepatik fonksiyonlar yetersizdir. Glukronil transferaz enziminin yetersizliği nedeni ile kloramfenikol kullanılması halinde Gray sendromu adı verilen şok ve kardiyovasküler kollapsla seyreden bir tablo gelişebilir. Yeni doğanda sulfonamid ve seftriakson kullanılması kern ikterus tablosuna yol açar. Çünkü bu antibiyotikler proteine bağlanmakta bilirubinle yarışır. Sonuçta bağlanmamış bilirubin düzeyi artar.
Tetrasiklinler gelişmekte olan kemik ve diş dokusunda biriktiği için 8 yaşından küçük çocuklarda kullanılmamalıdır. Kinolonlar kıkırdak toksisitesi ve artropati riski nedeniyle 16 yaşından küçüklerde önemli bir endikasyon olmadıkça kullanılmamalıdır.
Çocuklarda mide asiditesi düşüktür. Bu nedenle 3 yaşından küçük çocuklarda ve aklorhidrik hastalarda antibiyotik absorbsionu artar.

Genetik ve metabolik bozukluklar

Glikoz 6 fosfat dehidrogenaz ( G6PD) eksikliği olanlarda sülfonamidler ve kloramfenikol hemolize yol açar. Bazı hemoglobinopatilerde de sülfonamid kullanımı hemoliz riski nedeniyle sakıncalıdır.
Diyabetli hastalarda antibiyotiklerin IM absorbsiyonu azalabilir.İdrarda yalancı şeker pozitıfliği görülebilir.

Gebelik ve laktasyon

Gebelikte penisilinler ( tikarsilin dışında ), sefalosporinler ve makrolidler kullanılabilecek
antibiyotiklerdir. Tetrasiklinler teratojen etkisi yanı sıra gebede karaciğer nekrozu, böbrek
yetmezliği ve pankreatitle seyreden ağır bir tabloya yol açabildiğinden kontrendikedir.
Emziren anneden çocuğa geçen antibiyotik yan etkilere yol açabilir. Bu durum özellikle
yenidoğanda sakıncalı antibiyotiklerin kullanımı ve bebeğin prematüre olması halinde
çok önemlidir.

İmmünsüpresyon

İmmün süpresyonun durumuna göre olası etkenler farklıdır. Normal konakta hastalık oluşturmayan mikroorganizmalar etken olabilir. İmmün süpresif hastada ilaç toksisitesi daha çok görülür. Antibiyotikleri daha yüksek dozda, parenteral yoldan ve uzun süre vermek gerekebilir.
Aşırı duyarlılık
Kullanılacak antibiyotikle ilgili daha önce bir allerjik reaksiyon olup olmadığı sorgulanmalı ve seçim buna göre yapılmalıdır.

Karaciğer ve böbrek fonksiyonları

Antibiyotiklerin başlıca atılım yolları böbrek ve karaciğerdir. Antibiyotik kulllanılan
hastada ilacın atılım yolları dikkate alınarak , hastanın karaciğer ve böbrek fonksiyonları
araştırıldıktan sonra antibiyotik seçilmeli ve hasta toksisite açısından yakından
izlenmelidir. Karaciğerde metabolize olan ilaçlar ( eritromisin, klindamisin,doksisiklin,
nafsilin, seftriakson) böbrek yetmezliğinde doz ayarlamadan kullanılabilir. Bazı
antibiyotikler böbrek yetmezliğinde kreatinin klirensine göre dozları ayarlanarak
kullanılabilir ( penisilinler, sefalosporinler, aminoglikozidler, glikopeptidler).Bazıları ise
kontrendikedir( tetrasiklin ).Karaciğer patolojisi olan hastalarda makrolidler, klindamisin,
kloramfenikol, doksisiklin dikkatle kullanılmalıdır.

4. Antibiyotikle ilgili faktörler

Antibiyotik seçiminde ilk dikkat edilecek konu seçilen antibiyotiğin kanıtlanmış veya olası bakteri için invitro etkin olmasıdır. Diğer bir konu ise klinik çalışmalarda seçilen antibiyotiğin bu enfeksiyon için etkinliği kanıtlanmış olmalıdır. Antibiyotiğin farmakokinetik özellikleri iyi bilinmelidir. Farmaokinetik ilacın absorbsiyonu, vücut kompartmanlarına dağılımı ve eliminasyonunu içerir. Kısaca invitro ideal koşullarda test ettiğimiz antibiyotiğin invivo koşullarda ne derece etkin olabileceğini tahmin etmemiz için farmakokinetik özelliklerini dikkate almamız gerekir.Diğer önemli bir konu ise antibiyotiklerin farmakodinamik özellikleridir. Etki mekanizması ve toksisite konularını içerir. Antibiyotiklerin bazıları bakteriyostatiktir, başka bir deyişle bakterinin çoğalmasını inhibe ederler ( klindamisin, kloramfenikol gibi). Bazıları ise bakterisidaldir. Bakterileri öldürürler. Bakterisidal etki antibiyotiklerde farklı özellikler gösterir. Konsantrasyona bağlı bakterisidal etki gösteren antibiyotiklerin dozları arttırılınca bakterisidal etkileri artar. Aminoglikozidler ve kinolonlar bu özellikleri nedeniyle günde tek doz kullanılabilirler. Süreye bağlı bakterisidal etki gösteren antibiyotiklerde, MBC üzerindeki düzeyin sürdürülmesi bakterisidal etki için gereklidir. Dozu arttırmanın bir yararı yoktur. Betalaktam antibiyotikler ve glikopeptidler böyledir.Postantibiyotik etki ( PAE) ilaç düzeyi MBC altına düştükten sonra da bir süre etkinliğin korunmasıdır. Kinolon ve aminoglikozidler 1-6 saat süre PAE etki gösterebilirler.İlaç konsantrasyonu arttıkça PAE artar. Karbapenemler de gram negatif bakterilere 2 saat süre PAE göstermektedir.Antibakteriyel ilaçlar mikroorganizma miktarının az olduğu erken dönemlerde daha etkilidir.Betalaktam ilaçlar bakterilerin hızlı üreme evresinde daha etkilidir.Oysa kinolonlar stasyoner evrede de etkilidir.

Antibiyotik yan etkileri çok farklı organlarda görülebilir ( böbrek, karaciğer, kemik iliği, santral sinir sistemi gastrointestinal sistem) Bazı antibiyotiklerin birlikte kullanılan ilaçlarla etkileşerek toksisiteleri artar ve emilimleri bozulabilir.




ANTİBİYOTİKLER

Dr. Aydoğan LERMİ

Kemoterapi: mikrop ve parazitlerin konakçıya zarar vermeden öldürülmesi amacıyla yapılan tedavidir.
Antibiyotik: Doğadan- küflerden elde edilen antimikrobik ilaçlara antibiyotik(ör:penisilin), laboratuvarda sentetik olarak elde edilen antimikrobik ilaçlara antibakteriyel (ör: sülfonamidler), doğal olanların laboratuvarda güçlendirilmesine semisentetik antibiyotik denir ancak antibiyotik kelimesi rutinde hepsini kapsayacak anlamda kullanılır.
Antibiyotikler 5 mekanizma ile mikropları öldürürler

1- Bakteri hücre duvarının sentezini bozarak,
2- Sitoplazmik membran permeabilitesini arttırarak,
3- Bakteri ribozomlarındaki protein sentezini bozarak,
4- Nükleik asit sentezini bozarak,
5- Bakteri metabolizmasını bozarak.

Antimikrobik spekturum: fazla sayıda bakteri ve mikroba karşı etkili olan antibiyotiklere geniş spektrumlu antibiyotikler denir.

ETKİ MEKANİZMALARINA GÖRE ANTİBİYOTİKLER:

HÜCRE DUVARI SENTEZİNİ BOZAN VE LİTİK ENZİMLERİ AKTİVE EDEN ANTİBİYOTİKLER.

Bu ilaçlar genellikle bakterisid etkilidir.

• BETA LAKTAMLAR

o PENİSİLİNLER,
o SEFALOSPORİNLER,
o MONOBAKTAMLAR (AZTREONAM)
o KARBAPENEMLER

 İMİPENEM,
 ERTAPENEM,
 MEROPENEM,

• SİKLOSERİN,
• RİSTOSETİN,
• BASİTRAZİN,
• TEİKOPLANİN,
• VANKOMİSİN.

SİTOPLAZMA PERMEABİLİTESİNİ BOZARAK ETKİ EDENLER (DETERJAN ETKİSİ)

Bunlar katyonik deterjanlardır. Bu ilaçlar sitoplazmada bulunan amino asid ve nukleotidler gibi önemli bileşiklerin hücre dışına çıkmalarına neden olur ve bakterisid etki gösterirler.

• POLİMİKSİNLER,
• GRAMİSİDİN,
• NİSTATİN,
• AMFOTERİSİN B
• KETOKONAZOL VE DİĞER İMİDAZOL GURUBU ANTİFUNGALLER,
• FLUKONAZOL VE DİĞER TRİZOL ANTİFUNGALLER,
• HEKZAKLOROFEN,
• KATYONİK DETERJANLAR,

RİBOZOMLARDA PROTEİN SENTEZİNİ BOZARAK ETKİ EDEN ANTİBİYOTİKLER

Bakterilerilerin 70 S ribozomu insanlardaki 80 S ribozomuna göre antibiyotiklere daha duyarlıdır.
Bakteri 70S ribozomunda 23 S, 16 S ve 5 S alt üniteleri ve 70 S protein sentezi sırasında 30 S ve 50 S alt birimlerine ayrılır.
30 S alt ünitesine bağlananlar: Aminoglikozidler, tetrasiklin.
Bu gruptaki ilaçlar memeli hücrelerinin mitokondrilerinde bulunan 55S ribozomları aracılığıyla meydana gelen protein sentezini de inhibe eder (en etkilisi kloramfenikoldür) ancak sitoplazmada bulunan 80S ribozomlarındaki protein sentezine etkili değildir.

• TETRASİKLİNLER 50S – 30 S
• AMİNOGLİKOZİDLER, ( aminoglikozidler dışında hepsi bakteriyostatiktir), 30 S
• MAKROLİDLER, 50S
• KLORAMFENİKOL,50S
• LİNKOZAMİDLER, 50S
• FUSUDİK ASİT,50S

BAKTERİ DNA VE RNA SINI BOZARAK ETKİ EDENLER

Antineoplastikler (mitomisin, aktinomisin, daunorubisin, doksorubisin) . Aktinomisinler ve rifamisinler: DNA’ya bağımlı RNA polimeraz enzimini inhibe ederek mRNA sentezini (transkripsiyon) önler. Kinolonlar (nalidiksik asid, fluorokinolonlar): DNA giraz enzimini inhibe ederek, bakterinin ölümüne neden olurlar. Mitomisinler: DNA zincirini alkilleyerek DNA moleküllerinin birbirinden ayrılmasını önler. Böylece DNA replikasyonu durur.

• Kinolonlar- DNA giraz ı inhibe ederler
• Rifampisin- DNA ya bağlı RNA polimerazı inhibe eder
• Trimetoprim/ Sulfa- tetrahidrofolat yapımını inhibe ederler

• FLOROKİNOLONLAR,
• RİFAMİSİNLER,
• NALİDİKSİK ASİD,
• METRONİDAZOL,
• AKTİNOMİSİNLER,
• MİTOMİSİNLER,
• BLEOMİSİN,
• ASİKLOVİR ( antiviral),

BAKTERİYEL ANTİMETABOLİTLER

• SÜLFONAMİDLER,
• SÜLFONLAR,
• PAS,
• İZONİYAZİD (İNH)
• ETAMBUTOL,
• TRİMETOPRİM,

PENİSİLİNLER:

I. DAR SPEKTRUMLU PENİSİLİNLER

a. DEPO PENİSİLİNLER,

i. PEN-G (BENZİL PENİSİLİN)
ii. PROKAİN PEN- G,
iii. TAKVİYELİ PROKAİN PEN –G
iv. KLEMİZOL PEN-G
v. BENZATİN PEN-G

b. FENOKSİ PENİSİLİNLER ( ASİDE DAYANIKLI)

i. PEN V(FENOKSİMETİL PENİDİLİN),
ii. FENETİSİLİN ( FENOKSİETİL PENİSİLİN),
iii. PROPİSİLİN ( FENOKSİPROPİL PENİSİLİN),

c. BETALAKTAMAZLARA ( PENİSİLİNAZA ) DAYANIKLI (ANTİSTAFİLOKOKAL) PENİSİLİNLER

i. METİSİLİN,
ii. NAFSİLİN,
iii. İZOKSAZOLİL PENİSİLİNLER

1. OKSASİLİN,
2. KLOLSASİLİN,
3. DİKLOKSASİLİN,
4. FLUKLOKSASİLİN,

II. GENİŞCE SPEKTURUMLU PENİSİLİNLER

a. AMİNOPENİSİLİNLER

i. AMOKSİSİLİN,
ii. AMPİSİLİN VE ESTERLERİ:

1. BAKAMPİSİLİN,
2. PİVAMPİSİLİN,
3. TALAMPİSİLİN,

iii. HETASİLİN,
iv. SİKLASİLİN,
v. EPİSİLİN,

III. GENİŞ SPEKTURUMLU PENİSİLİNLER ( ANTİPSEUDOMONAL)

a. KARBOKSİPENİSİLİNLER

i. TİKARSİLİN,
ii. KARBENİSİLİN VE ESTERLERİ

1. KARİNDASİLİN
2. KARFENİSETİN,

b. ASİLÜREİDO PENİSİLİNLER

i. MEZLOSİLİN,
ii. AZLOSİLİN,
iii. PİPERASİLİN,

c. DİĞER PENİSİLİNLER

i. AMİDİNOPENİSİLİNLER
1. AMİDİNOSİLİN (MESLİNAM),
ii. TEMOSİLİN

SEFALOSPORİNLERİN SINIFLANDIRILMASI

I. KUŞAK SEFALOSPORİNLER
a. ORAL I. KUŞAKLAR

i. SEFALEKSİN,
ii. SEFAGLİSİN,
iii. SEFADROKSİL,

b. PARENTERAL I. KUŞAKLAR

i. SEFALOTİN,
ii. SEFAZOLİN
iii. SEFASETRİL

c. HEM ORAL HEM PARENTERAL OLAN I. KUŞAK

i. SEFRADİN

II. KUŞAK SEFALOSPORİNLER
a. ORAL II. KUŞAKLAR

i. SEFAKLOR,
ii. SEFTİBUTEN,

b. PARENTERAL II. KUŞAKLAR

i. SEFAMANDOL,
ii. SEFOKSİTİN,
iii. SEFOTETAN,
iv. SEFONİSİD,
v. SEFMETAZOL,

c. HEM ORAL HEM PARENTERAL II. KUŞAKLAR

i. SEFUROKSİM,
ii. SEFETAMET

III. KUŞAK SEFALOSPORİNLER
a. ANTİPSEUDOMONAL III. KUŞAKLAR

i. SEFOPERAZON,
ii. SEFTİZİDİM,
iii. SEFSULODİN,

b. ORAL III. KUŞAK

i. SEFPODOKSİM,

c. ORAL PARENTERAL III. KUŞAK

i. SEFİKSİM

d. DİĞERLERİ

i. SEFOTAKSİM,
ii. SEFTRİAKSON,
iii. SEFTİZOKSİM,
iv. MOKSOLAKTAM,

SEFALOSPORİNLERİN ANTİBAKTERİYEL ETKİLERİNE GÖRE SINIFLANMASI

A- ANTİ STAFİLOKOKAL SEFALOSPORİNLER

a. SEFAZOLİN,
b. SEFALOTİN,

B- ANTİ HEMOPHİLUS SEFALOSPORİNLER

a. SEFUROKSİM
b. SEFAKLOR,

C- ANTİPSEUDOMONAL SEFALOSPORİNLER

a. SEFTAZİDİM,
b. SEFOPERAZON,

D- ANTİ ENTERİK GRAM NEGATİF SEFALOSPORİNLER

a. SEFOTAKSİM,
b. SEFTRİAKSON,
c. SEFTİZOKSİM,
d. SEFOPERAZON,

E- ANTİ ANAEROB ETKİLİ SEFALOSPORİNLER

a. SEFOKSİTİN

KİNOLONLARIN SINIFLANDIRILMASI

I. KUŞAK KİNOLONLAR

a. NALİDİKSİK ASİT,
b. OKSOLİNİK ASİT,
c. SİNOKSASİN

II. KUŞAK KİNOLONLAR

a. PİPEDİMİK ASİT
b. FLUMEKİN,

III. KUŞAK KİNOLONLAR

a. FLOROKİNOLONLAR

i. CİPROFLOKSASİN,
ii. OFLOKSASİN,
iii. ENOKSASİN,
iv. NORFLOKSASİN,
v. PEFLOKSASİN,
vi. LOMEFLOKSASİN,
vii. FLEROKSASİN,
viii. TEMAFLOSKASİN,
ix. AMİFLOKSASİN,
x. SPARFLOKSASİN.

FARMAKOLOJİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE ANTİBİYOTİKLER

A- AKCİĞER DOKUSUNA İYİ GEÇENLER

a. PENİSİLİN G
b. AMPİSİLİN,
c. TETRASİKLİN,
d. ERİTROMİSİN,
e. SPİRAMİSİN,
f. FLOROKİNOLONLAR,

B- KEMİK DOKUYA İYİ GEÇENLER

a. METİSİLİN,
b. SEFAZOLİN,
c. KLİNDAMİSİN,
d. LİNKOMİSİN

C- HÜCRE İÇİNE GİRİŞİ İYİ OLAN ANTİBİYOTİKLER

a. TETRASİKLİNLER
b. MAKROLİDLER,
c. ETAMBUTOL,
d. KLORAMFENİKOL,
e. RİFAMPİSİN,
f. FLOROKİNOLONLAR,
g. KLİNDAMİSİN,
h. TRİMETOPRİM

D- BARSAKTAN EMİLMEYEN VE MİDE SIVISINDA PARÇALANMAYAN ANTİBİYOTİKLER

a. AMİNOGLİKOZİDLER

i. KANAMİDİN,
ii. NEOMİSİN,
iii. PROMOMİSİN,

b. KOLİSTİN
c. POLİMİKSİN B
d. VANKOMİSİN

E- KAN BEYİN BARİYERİNİ GEÇEN ANTİBİYOTİKLER
a. KOLAY GEÇENLER

i. KOLRAMFENİKOL
ii. KO TRİMATOKSAZOL,
iii. 3. KUŞAK SEFALOSPORİNLER
iv. FLOROKİNOLONLAR

b. YÜKSEK DOZDA GEÇENLER

i. PENİSİLİNLER
ii. AMPİSİLİN
iii. GENTAMİSİN

c. TÜBERKÜLOZ MENENJİT TEDAVİSİNDE KULLANILANLAR

i. RİFAMPİSİN
ii. İZONİAZİD,
iii. STREPTOMİSİN

F- İDRARLA AKTİF ŞEKİLDE ATILAN ANTİBİYOTİKLER

a. AMPİSİLİNLER,
b. SEFALOSPORİNLER,
c. AMİNOGLİKOZİDLER,
d. KOLİSTİN
e. POLİMİKSİN B
f. KO TRİMAKSAZOL,
g. KİNOLONLAR

G- SAFRADA AKTİF ŞEKİLDE ATILANLAR

a. AMPİSİLİN,
b. MAKROLİDLER,
c. LİNKOMİSİN,
d. TETRASİKLİN
e. TİAMFENİKOL

ANTİBİYOTİK KOMBİNASYONLARI NEZAMAN GEREKLİDİR:

1. Febril nötropenik hastaların ampirik tedavisinde potansiyel ölümcül patojenleri (gram + ve gram-) kapsamak için kombine antibiyoterapi yapılır.
2. Polimikrobiyal enfeksiyonların tedavisinde kombine antibiyoterapi yapılır.
3. Ciddi ve tedavisi zor enfeksiyonların tedavisinde sinerjizm elde etmek için ( enterokok enfeksiyonları için Penisilin + Genta gibi) kombine antibiyoterapi yapılır.
4. Tüberküloz tedavisinde direnç gelişimini önlemek için kombine antibiyoterapi yapılır.

I. BAKTERİSİD ANTİBİYOTİK KOMBİNASYONLARI ( BİRBİRLERİNİN ETKİSİNİ ARTTIRIRLAR ADDİTİF –SİNERJİSTİK )

a. BETALAKTAMAZLAR
b. AMİNOGLİKOZİDLER
c. POLİPEPTİT ANTİBİYOTİKLER
d. VANKOMİSİN
e. RİFAMPİSİN
f. FLOROKİNOLONLAR

II. BAKTERİYOSTATİK ANTİBİYOTİK KOMBİNASYONLARI ( KENDİ ARALARINDA ADDİTİF ETKİLİ ANCAK SİNERJİSTİK ETKİ ETMEZLER, I. GURUBU ANTAGONİZE EDERLER)

a. MAKROLİDLER,
b. FUSİDİK ASİT,
c. TETRASİKLİN,
d. KLORAMFENİKOL,
e. LİİNKOMİSİN
f. KLİNDAMİSİN
g. SÜLFONAMİD.

BAKTERİSİDAL ANTİBİYOTİKLER

• BETALAKTAMLAR
• AMİNOGLİKOZİDLER
• KİNOLONLAR,
• GLİKOPEPTİTLER
• RİFAMPİSİN,
• METRONİDAZOL

BAKTERİOSTATİK ANTİBİYOTİKLER

• TETRASİKLİN
• MAKROLİDLER,
• KLORAMFENİKOL,
• KLİNDAMİSİN,
• SULFONAMİDLER,
• TRİMETOPRİM

Bakterisidal antibiyotikler immün sistemin deprese olduğu ( Nötropenik ) veya iyi çalışmadığı ( menenjit, bektertiyel endokarditler, vb. ) durumlarda kullanılır.

Antimikrobik ilaçların,bakteriostatik etki gücünün kantitatif göstergesi minimum inhibitör konsantrasyonudur (MIC). Bakterisid etki gücünün göstergesi ise minimum bakterisital konsantrasyonudur (MBC), bu bakterilerin % 99.9 dan fazlasını öldüren minimum ilaç konsantrasyonudur.

ZAMANA BAĞLI BAKTERİSİDAL ETKİ: Bazı antibiyotiklerin bakterisidal etkisi zamana bağlıdır. Minimal inhibitör konsantrasyonun üzerindeki dozlar bakterisidal etkiyi arttırmaz. Bu antibiyotikler mümkün olan en düşük dozda ( MIC ın üzerinde ) devamlı infüzyonla verilerek hem yan etkileri azaltılır hemde maksimum bakterisidal etki elde edilir. Devamlı infüzyon yerine sık aralıklarla da verilebilir.

• BETA LAKTAMLAR
• VANKOMİSİN

DOZA BAĞLI BAKTERİSİDAL ETKİ: Bazı antibiyotiklerin bakterisidal etkisi doza bağlı olarak artar. Bu antibiyotikler büyük dozlarda uzun aralıklarda verilir. Uzun aralıklar toksisiteyi azaltırken yüksek dozlar maksimum bakterisidal etkiyi sağlar. (Günde tek doz aminoglikozid uygulaması gibi ).

• AMİNOGLİKOZİDLER,
• KLORAMFENİKOL,
• KİNOLONLAR,

POST ANTİBİYOTİK ETKİ: Bazı antibiyotikler düşük doz uygulamayı takiben bakteri üremesini uzun süre duraklatırlar ve fagositozu kolaylaştırırlar. Aminoglikozidler, Vankomisin, Karbapenemler (imipenem; meropenem) ve Kinolonların post antibiyotik etkileri vardır.

AMİNOGLİKOZİDLER NEDEN GÜNDE TEK DOZ KULLANILMALIDIR:

1- Aminoglikozidler doza bağlı bakterisidal aktiviteye sahiptir, bu nedenle
yüksek dozlarda bakterisidal etkileri artar.
2- Aminoglikozidlerin post antibiyotik etkileri vardır, MIC altına düşen dozlarda bile bakterisidal etkileri devam eder.
3- Aminoglikozidlerin ilk karşılaşma etkileri vardır, aminoglikozidlerle karşılaşan bakterilerde ( özellikle Pseudomonas spp.) ilacın alımı saatler içinde giderek azalır. Uzun aralıklarla uygulama bu etkiyi azaltır.
4- Aminoglikozidlere bağlı toksisite zamana bağlıdır.
5- Renal tübüllerde ve iç kulaktaki aminoglikozid biriklimi kısa aralıklı düşük doz uygulamalarla artarken uzun aralıklı yüksek doz uygulamalarla azalır.

Aminoglikozidlerin günde tek doz uygulaması bakterisidal etkiyi arttırırken toksisitteyi azaltır.

INTRASELLULER BAKTERİLERE ETKİLİ ANTİBİYOTİKLER:

• TETRASIKLINLER
• KLORAMFENİKOL
• TRİMETOPRİM / SÜLFOMETAKSAZOL
• KİNOLONLAR
• MAKROLİDLER
• KLİNDAMİSİN
• RİFAMPİSİN

BÖBREK YOLUYLA ATILAN ANTİBİYOTİKLER:

(karaciğer yetmezliğinde doz ayarlamaya gerek yok )
• SEFOPERAZON
• KLORAMFENİKOL
• KLİNDAMİSİN
• DOKSİSİKLİN
• ERİTROMİSİN
• METRONİDAZOL
• NAFSİLİN
• RİFAMPİSİN
• SULFAMETAKSAZOL

KARACİĞER YOLUYLA ATILAN ANTİBİYOTİKLER:

(Böbrek yetmezliğinde doz ayarlamaya gerek yok)
• AMİNOGLİKOZİDLER
• AZTREONAM
• SEFALOSPORİNLER (sefoperazon hariç)
• İMİPENEM
• KİNOLONLAR
• PENİSİLİN
• TRİMETOPRİM
• TETRASİKLİNLER ( doksisilin hariç )
• VANKOMİSİN

BEYİN OMURİLİK SIVISINA İYİ GEÇEN VE MSS ENFEKSİYONLARINDA TERCİH EDİLEBİLECEK ANTİBİYOTİKLER:

• PENİSİLİNLER
• 3. JENERASYON SEFALOSPORİNLER
• KLORAMFENİKOL
• RİFAMPİSİN
• TRİMETOPRİM / SULFAMETAKSAZOL genellikle BOS a iyi geçer ve MSS enfeksiyonlarında kullanılırlar.
o 2. Jenerasyon sefalosporinler, klindamisin, ve aminoglikozidler BOS a iyi geçmezler.

ANTİBİYOTİK DİRENCİ (REZİSTANS) NEDİR?:

Antibiyotiklerin hepsi tüm mikroorganizmalara karşı etkili değildir. Bazı mikropların bazı antibiyotiklere karşı doğal dirençleri vardır. Antibiyotik direnci ya kalıtsaldır yada daha sonradan kazanılan bir özelliktir.
Birçok direnç mekanizması var:
1- Mikrop üzerinde antibiyotiğin etki edeceği bölüm yoktur ör: mikoplazma – üreoplazma – klamidia gibi mikropların hücre duvarları yok, bu nedenle hücre duvarının yapımını engelleyen antibiyotikler bu mikroplara karşı etkisiz. Yada diğer deyişle bu mikroplar penisilin – sefalosporinlere dirençlidir.
2- Antibiyotik mikroorganizmanın içine giremez ör: penisilinler Gram Negatif bakterilerin içine giremez ve gram negatiflere etkisizdir. Yada diğer deyişle gram negatifler penisilinlere dirençlidir.
3- Mikrop antibiyotiği inaktif hale getirir. Ör: stafilokokların çoğu Betalaktamaz enzimi içerir bu enzim betalaktam yapıdaki antibiyotikleri etkisiz hale getirir. Penisilin ve Sefaloporinlere karşı dirençli dir.
4- Mikroorganizmalar antibiyotiğin hedefini değiştirir. Ör: penisilin in bağlanması gereken protein PBP üzerindeki bir değişiklik sonucu penisilin bağlanıp etki edemez ve bakteri penisiline direnç kazanmış olur.
5- Bakteri metabolik yollarını değiştirebilir, antibiyotik bir metabolik yolu bloke ederken bakteri alternatif bir yol geliştirebilir ve direnç kazanır.
6- Mikrop içeri giren antibiyotiği dışarı atarak da direnç kazanabilir. Buna efflux denir
Antibiyotik dirençleri ya bakteri kromozonunda var olan bir özelliktir ( genetik direnç ), ya kromozomda bir mutasyon sonucu ortaya çıkar yada plazmid denilen kromozom parçacıkları yoluyla dışarıdan edinilir, Rezistan plazmidi (R-faktör)
Temel olarak iki tip antibiyotik direnci vardır.
INTRENSEK : bakterinin genetik yapısında var olan ve o bakterinin tüm izolatlarında görülen direnç.
EDİNİLMİŞ : daha önce hassas olan bir bakterinin mutasyonla veya dışardan DNA ( plazmid ) alarak antibiyotiklere direnç kazanması dır.

HAMİLELİKTE KULLANILMAYAN ANTİBİYOTİKLER:

• SULFONAMİDLER
• AMİNOGLİKOZİDLER
• KİNOLONLAR
• KLARİTROMİSİN
• ERİTROMİSİN
• TETRASİKLİN

ANTİBİYOTİKLERİN SIK GÖRÜLEN YAN ETKİLERİ:

1- FOTOSENSİTİVİTE YAPAN ANTİBİYOTİKLER:
  • TETRASİKLİNLER
    SULFONAMİDLER
    KİNOLONLAR
    AZİTROMİSİN
2- OTOTOKSİK ANTİBİYOTİKLER:
  • AMİNOGLİKOZİDLER
    ERİTROMİSİN
    KLARİTROMİSİN
    AZİTROMİSİN
    VANKOMİSİN
    MİNOSİKLİN ( %20 )
3- DİSULFİRAM BENZERİ ETKİ YAPAN ANTİBİYOTİKLER:
  • METRONİDAZOL
    KLORAMFENİKOL
    BETALAKTAMLAR
    Metiltiazol (MTT) yan zincirli olan betalaktamlar:
    SEFAMANDOL
    SEFOTETAN
    SEFMETAZOL
    SEFOPERAZON
    MOKSOLAKTAM

MTT yan zinciri aynı zamanda hipoprotrombinemiye neden olarak kanamaya meyli arttırırlar. Bu etki K vitamini enjeksiyonuyla tedavi edilir.

4- NEFROTOKSİK ANTİBİYOTİKLER:
  • AMİNOGLİKOZİDLER: proksimal tubuler asidoz
    METİSİLİN ( VE DİĞER PENİSİLİNLER ): akut insterstisyel nefrit ve akut hemorajik sistit yaparlar.
    SULFONAMİDLER obstruktif nefropati yapabilirler.
    TETRASİKLİNLER Fanconi sendromu yaparlar: glukozuri ve hiperfosfaturi ile seyreden reversible proksimal tubuler asidoz.
5- EPİLEPSİYE MEYLİ ARTTIRAN ANTİBİYOTİKLER:
  • IMIPENEM: özellikle yaşlı, böbrek fonksiyonları bozuk veya kardiyovasküler şikayetleri olan ve özgeçmişinde epileptik atak hikayesi olan hastalarda epileptik atak eşiğini düşürür. Bu hastalarda doz 0.5 grm/ 6 saat i geçmemelidir. Meropenemde bu etki daha azdır.
  • IV AKÖZ PENİSİLİN yüksek dozlarda tüm penisilinler ve beta laktam antibiyotikler MSS irritasyonu yaparlar.
  • KİNOLONLAR tüm kinolonlar GABA inhibitörüdür ve epileptik atakları başlatabilirler.
  • METRONİDAZOL nadiren epileptik ataklara yol açar. Metronidazol ayrıca aseptik menenjit benzeri tablo yapabilir.
6- ANTİBİYOTİKLERLE İLGİLİ İLAÇ – İLAÇ ETKİLEŞİMLERİ :

· Makrolidler en sık ilaç etkileşimlerine sebep olan antibiyotiklerdir.
· Non sedatif antihistaminiklerle ( terfenadin astemizol gibi)
verilirlerse Q-T uzamasına, ventriküler aritmilere ve torsades de point lere yol açabilir.
· Serbest teofılin düzeyini arttırır.
· Serbest Digoksin düzeyini arttırır.
. Oral antikoagulanları düzeyini arttırır.
· Ergotaminlerle beraber verilirse akut ergo toksikasyonuna yol açar (şiddetli periferal vazospazm ve dizestezi ).
· Benzodiazepinlerin etkisini arttırır.

7- ANTBİYOTİK ALIMINI TAKİBEN DÖKÜNTÜ:

1- Infeksiyöz mononükleoziste ampisilin alımını takiben %65-100 döküntü olur.
2- Kronik lenfositik lösemide (KLL) aminopenisilin
bakampisilin ) alımını takiben %90 döküntü olur.
3- Allopürinol alan hastaya amoksisilin veya bakampisilin verilirse %20 döküntü gelişir.

8- ANTİBİYOTİKLERİN RENKLİ YAN ETKİLERİ:
A- SARILIK

BEBEKTE: Sulfonamidler plasentan ve sütten geçerek bebekte bilürübini albüminden ayırarak kernikterusa yol açar. Süt veren annelerde, yeni doğanlarda ve term e yakın hamilelerde kullanılmaz.
ERİŞKİNDE SARILIK: aşağıdaki antibiyotikler erişkinde sarılık yaparlar.

OKSASİLİN
TETRASİKLİN
AMOKSİSİLİN / KLAVULONİK ASİT kolestatik hepatit ERİTROMİSİN intrahepatik kolestatik hepatit SEFTRİAKSON psedokolestaz ( safra çamuru oluşturarak)
NOVOBİYOSİN deriyi ve skleraları boyar hiperbilürübinemi yapmaz.

B -GRAY BABY :

Kloramfenikol alımını takiben 3-4 gün içinde ortaya çıkan gri – siyanotik görünüm. Immatür hepatik ve renal fonksiyonlara bağlı olarak ortaya çıkan konjuge olmamış yüksek serum kloramfenikol miktarına bağlıdır, mortalitesi yüksektir %40.

C- RED MAN SENDROMU :

Teikoplanin veya Vankomisinin hızlı infüzyonuna bağlı olarak ortaya çıkan histamin deşarjına bağlıdır, infüzyon yavaşlatılarak veya histamin verilerek tedavi edilir.

D- SİYAH TİROİD:

Tetrasiklin uzun süre verilirse tiroidde siyahlaşmaya yol açar. Minosiklin deride ve özellikle skar dokularında, mukozalarda ve yeni kemik gelişiminin olduğu alanlarda hiperpigmentasyona yol açar.

E- KAHVE RENGİ İDRAR:

Çok nadiren Metronidazol metabolitleri idrarda koyu kahverengi görünüme yol açar.

F- DİŞLERDE RENKLENME :

Tetrasiklin dişlerde kahverengi renk bozukluklarına, Ciprofloksazin ise prematür bebeklerde dişlerde yeşil renklenmeye yol açar.

G- RENK KÖRLÜĞÜ:

Etambutol yüksek dozlarda optik nörite yol açar, klinikte görme bulanıklığı, santral skotom, ve renk körlüğü görülür.




PENİSİLİNLER

Penisilinler 1928 Yılında İngiliz bilim adamı Alexander Fleming tarafından Penicillium Notatum küf mantarından elde edilen antibiyotiktir. Penisilinin klinik kullanımı 1945 yılından itibaren başlamıştır.

A- DOĞAL PENISILINLER

PENİSİLİN G -IV
PENİSİLİN V -PO
BENZATİN PENİSİLİN -IM

SPEKTRUM :

GRAM +

Strep. pyogenes
Grup B Strep
S. Viridans
S. Bovis
S.Pneumonia ( bazıları
Enterokoklar ( bazıları
Listeria
B. anthracis
Erisipelotrix rhusiopathiae

GRAM

N. Meningitidis
Strep. Moniliformis ve Spirillum minus ( fare ısırığı hastalığı)
Pastorella Multicoda

ANAEROBLAR

Peptostreptokoklar
Actinomyces israeli
Fusobakterium
Clostridia

SPİROKETLER :

T. Pallidum
Leptospira
Borrelia spp.

KLİNİK KULLANIM:

Streptokokal enfeksiyonlar ( boğaz, deri vs.)
Sifıliz
Oral anaerobik enfeksiyonlar
Meningokokkal enfeksiyonlar
Aktinomikozlar
Leptospiroz
Antrax
Fare ısırığı hastalığı
( Sprillum minus, Streptobasillus moniliformis )

B – PENISILINAZA DIRENCLI PENISILINLER

OKSASİLİN – IV
NAFSİLİN – IV
METİSİLİN – IV
KLOKSASİLİN – PO
DİKLOKSASİLİN – PO

SPEKTRUM:

Staf. aureus ( MRSA hariç )
Staf. epidermidis ( dirençli suşlar hariç )
Grup A Streptokoklar
aşağıdaki bakterilere etkisizdir:
Enterokoklar
Meningokoklar
Anaeroblar

KLİNİK KULLANIM:

Stafılokokal enfeksiyonlar

C – AMlNOPENISILINLER

AMPİSİLİN – IV, PO
AMOKSİSİLİN – PO
BAKAMPİSİLİN – PO

SPEKTRUM:

DOĞAL PENİSİLİNLERE BENZER + ek olarak

H. Influenza (Betal laktamaz negatif olanlar)
Salmonella spp.
Shigella
Enterokoklar ( bir aminoglikozidle beraber )
E. coli
Proteus mirabilis
Listeria monositogenes e de etkilidir

KLİNİK KULLANIM;

Enterokokal enfeksiyonlar
Listeriosis
Akut sinüzit, otit, bronşit,
Endokardit profılaksisinde (Amoksisilin) kullanılırlar.

D – KARBOKSI PENISILINLER (Antipseudomonal Penisilinler)

KARBENİSİLİN -IV
TİKARSİLİN – IV
MEZLOSİLİN -IV
PİPERASİLİN -IV

SPEKTRUM:

Pseudomonas aeruginosa
Enterobakteriaceae
( Proteus, Enterobakter, Morganella, Providencia )
Bakteroides spp

KLİNİK KULLANIM:

Pseudomonas enfeksiyonlarında kullanılırdı fakat karboksipenisilinlerin yerini üreidopenisilinler almıştır.

E – UREIDOPENISILINLER

MEZLOSİLİN
PİPERASİLİN

SPEKTRUM:

GENİŞ SPEKTRUMLU GRAM (-) AKTİVİTE:
(P. aureginosa ve Enterobakteria dahil)
ANAEROBLAR
B. fragilis
Fusobakterium
Clostridia
STREPTOKOKLAR VE ENTEROKOKLAR

aşağıdaki bakterilere etkisizdir:

Stafılokoklar
Klebsiella ( %50 )

KLİNİK KULLANIM:

Pseudomonas enfeksiyonları
Diğer gram (-) basiler enfeksiyonlar
Nosocomial enfeksiyonlar
dirençli Pseudomonas gelişimini önlemek için genellikle aminoglikozidlerle kombine edilirler.

PENİSİLİNLERİN YAN ETKİLERİ

1- HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONLARI: Anafılaksi, ürtiker, wheezing, bronkospazm.
2- HEPATİT: Oksasilin, Nafsilin
3- INTERSTISYEL NEFRİT.
4- MYOKLONİK EPİLEPTİK ATAKLAR: Böbrek yetmezliği olan hastalara yüksek doz verilirse.
5- DİARE.
6- DÖKÜNTÜ: Infeksiyoz mononükleozisli hastaya Ampisilin verilirse ortaya çıkar.

PENİSİLİNLERE KARŞI DİRENÇ MEKANİZMALARI

1- BETALAKTAMAZ YAPIMI: Özellikle H. Influenza ve N. gonorea da
2- PENİSİLİN BAĞLAYICI PROTEİNDE ( PBP ) DEĞİŞİM : PBP nin
penisilin afınitesi azalır özellikle Pnemokoklarda görülür.
3- HÜCRE ZARININ ANTİBİYOTİKLERE GEÇİRGENLİĞİNİN AZALMASI: Özellikle Gram (-) lerde görülür.




EOSİNOFİL

Eosinofil Sayısı; Eozinofil; Eosinophil count – absolute;

Eosinofil sayısı beyaz kan hücreleri içinde yer alan eosinofil miktarıdır. Beyaz kan hücreleri Lökositler, Lenfositler, Eosinofiller, Bazofiller ve Monositlerden oluşur. Eosinofiller bir çok alerjik reaksiyonda, paraziter enfeksiyon hastalıklarında rol oynarlar. Aşağıdaki ilaçlar eosinofil miktarını etkilediğinden test öncesi kesilmeleri gerekir.

  •  Amfetamin içeren ilaçlar,
  •  Psyllium içeren laksatif ilaçlar,
  •  Bazı antibiyotikler,
  •  İnterferon,
  •  Trankilizanlar eosinofil sayısını etkiler ve test öncesi kesilmesi gerekir.

Eosinofil sayısına ne için bakılır?

Periferik yayma sırasında eosinofil oranı yüksek ise, hastanın alerjik şikayetleri var ise, Paraziter hastalıklardan şüpheleniyorsa eosinofil miktarı yol gösterici olur. Akut hipereosinofilik sendrom ( nadir ancak ağır seyirli lösemi benzeri bir tablodur), alerjik reaksiyonlar, Cushing hastalığı, Paraziter enfeksiyonların teşhisinde eosinofil sayısı yol gösterir.

Eosinofil sayısı normal değeri nedir?

Kan eosinofil miktarının normalde 350 /mcL nin altında olması gerekir. Eosinofil sayısının artmasına eosinofili denir.,

Eosinofil sayısını arttıran sebepler:

Eosinofil miktarı alerjik hastalıklar, Paraziter enfeksiyon hastalıklarında artar. En sık görülen sebepler:

  •  Astım,
  •  Otoimmün hastalıklar,
  •  Egzama,
  •  Saman nezlesi,
  •  Lösemi,
  •  Bağırsak parazitleri,
  •  Sedef hastalığı,
  •  Ülseratif kolit sırasında eosinofil miktarı artar.

Eosinofil sayısını düşüren sebepler:

  •  Alkol intoksikasyonu,
  •  Kortizon kullanımı ( kortikosteroid, steroid),
  •  Cushing sendromu,

Eosinofil sayısı teşhise yardımcı olan bir laboratuvar testidir.

Referanslar:
Hoffman R, Benz Jr. EJ, Shattil SJ, et al., eds. Hematology: Basic Principles and Practice. 4th ed. Philadelphia, Pa: Churchill Livingston; 2005:768.
McPherson RA and Pincus MR. Henry’s Clinical Diagnosis and Management by Laboratory Methods. 21st ed. Philadelphia, Pa: WB Saunders; 2007:474.




KIL KURDU

Oksiyür; Pinworm;

Kıl kurdu ( Oksiyür, Pinworm ) sebebi Enterobius vermicularis adında küçük bir parazittir. Kıl kurdu adından da anlaşılacağı gibi birkaç santim boyunda ince parazitlerdir. Temas ile bulaşırlar ve bağırsağa yerleşirler. Dişi parazitler gece bağırsaktan çıkarak anüs etrafına yumurta bırakırlar. Yumurtalar temas ile etrafa bulaşır. Yumurtalar dış ortama dayanıklıdır, uzun süre canlı kalır. Yumurtalarla temas eden insanların ellerini ağızlarına götürmeleri ile bulaşır. Kötü hijyen koşulları, kötü sanitasyon, el yıkama alışkanlığının olmaması, aynı yatağı, koltuğu paylaşma, elbise paylaşma, bulaşmayı arttırır. Yuva, kreş, huzur evi, yurtlarda sık görülür. Ağız yoluyla bulaşan yumurtalar bağırsakta açılarak 1- 2 ayda parazit haline döner.

Kılkurdu belirtileri nelerdir?

Kılkurdu nadiren ciddi şikayetlere neden olur. Hastaların genellikle hiç şikayetleri olmaz ve paraziti dışkılarında gördükleri için doktora giderler. En çok şikayet çocuk hastalarda olur çocuklarda:

  •  Makat bölgesinde kaşıntı, tahriş,
  •  Gece huzursuzluğu,
  •  Alerjik reaksiyonlar sık görülür.

Kıl kurdu hazımsızlık, gaz, karında şişlik, bulantı, ağızda aşırı salya, iştahsızlığa neden olabilir. Çok nadiren apandisit, kronik salpenjit, Pelvik iltihabi hastalık, peritonit, hepatit ve bağırsaklarda ülseratif lezyonlara neden olabilir.

Kılkurdu nasıl teşhis edilir?

Kılkurdu dışkıda parazitin görülmesi ile teşhis edilir. Özellikle gece makat kaşıntısı olan çocuklarda kıl kurdundan şüphelenilmelidir. Parazit dışkıda çıplak gözle görülebilir, birkaç santim boyunda ince bir parazittir. Parazitin yumurtaları ancak mikroskopla görülebilir. Parazitin yumurtaları dışkıda görülmez. Sabah hastanın makat bölgesine yapıştırılan seloteyp incelenerek konur. Seloteyp makata yapıştırılmadan önce makat temizliği yapılmamalıdır. Tek bir inceleme ile teşhis koymak zordur testleri birkaç kez tekrarlamak gerekir. Oksitür teşhisi dışkı tahlili ile konmaz. Selofan bant testi yapmak gerekir.

Kılkurdu tedavisi:

Kılkurdu ilaçlarının tüm ailecek kullanılması gerekir. Kıl kurdu kolayca tekrarlar. Aile bireylerinin hepsinin aynı anda tedavi alması ve ortam temizliği gerekir. Ağızdan tek seferde alınacak ilaç ile tedavi mümkündür. Tedavinin 2 hafta sonra tekrarı gerekir. Günlük iç çamaşır değiştirmek, sabah perianal banyo, yatak çarşafları ve koltuk örülerinin sık sık değiştirilmesi aile içi bulaşmayı ve kıl kurdunun tekrarlamasını azaltır.

Referans
1. Dent AE, Kazura JW. Enterobiasis (Enterobius Vermicularis). In: Kliegman RM, Behrman RE, Jenson HB, Stanton BF, eds. Nelson Textbook of Pediatrics. 18th ed. Philadelphia, Pa: Saunders Elsevier; 2007:chap 291




GIDA ALERJİSİ

Gıda alerjisi gıda veya gıda katkı maddelerine karşı ortaya çıkan beklenmedik, aşırı alerjik reaksiyonlardır. Gıda alerjilerinin büyük kısmı en çok tüketilen gıdalara karşı oluşur. En sık gıda alerjisine neden olan yiyecekler şunlardır:

  •  İnek sütü,
  •  Yumurta,
  •  Fıstık,
  •  Buğday,
  •  Soya,
  •  Balık,
  •  Midye,
  •  Ceviz,
  •  Fındık,
  •  Susam alerjik reaksiyona en sık sebep olan gıdalardır.

Gıda alerjisi için risk faktörleri nelerdir ? kimlerde daha sık görülür?

Gıda alerjileri çocuklar başta olmak üzere herkeste ve her yaşta görülür, egzama, saman nezlesi gibi alerjik yapılı olan kişilerde gıda alerjisi daha sık görülür.

Gıda alerjisi ne şikayete yol açar?

Gıda alerjisi şikayetleri kişiden kişiye çok farklılıklar gösterir. Şikayetlerin gıdaya bağlı olduğunu fark etmek genellikle uzun zaman alır. En sık görülen şikayetler aşağıda sıralanmıştır:

  •  Deri döküntüleri, kızarıklık, kaşıntı, ürtiker ( kurdeşen),
  •  Sık acıkma,
  •  Sürekli mide kazıntısı,
  •  Karında guruldama, şişlik ve gaz,
  •  Çabuk doyma, karında gerginlik,
  •  Sık geğirme,
  •  Sık tekrarlayan mide problemleri ve hazımsızlık,
  •  Dudaklarda, dilde, boğazda şişme ( bazen çok tehlikeli boyutlarda olup nefes almayı engelleyebilir, boğulmaya yol açabilir),
  •  Karın ağrısı, kramp,
  •  Bulantı,
  •  Kusma,
  • İshal (gaz ile birlikte ara sıra tekrarlayan ishal atakları şeklinde görülür),
  •  Ciltte kaşıntı, batma hissi,
  •  Nefes darlığı, öksürük,
  •  Hapşırık,
  •  Burun tıkanıklığı,
  •  Hipotansiyon atakları,

Şikayetlerin başlangıcı ve gıdalar ile alakalandırılması arasında genellikle çok uzun zaman geçer. Hasta ve yakınları gıda alerjisini genellikle geç fark eder. Çocuk ve küçük bebeklerde gıda alerjileri belirtileri farklı olabilir, gaz, gurultu, iştahsızlık, ishal atakları, geçmeyen gribal şikayetler, çabuk ve sık hastalanma en sık görülen şikayetlerdir.

Gıda alerjisi nasıl teşhis edilir?

Gıda alerjisi basit laboratvuar testleri ile tespit edilebilir. Laboratuvarda kanda bulunan antikorlar tespit edilir.
Gıda alerjisi tespitinde laboratuvar testleri: Gıda alerji paneli RAST veya ELİZA yöntemiyle kanda bulunan gıdaya özgü IgE tipi antikorları tespit eder. Gıda alerji paneli hızlı ve kolay uygulanan bir test yöntemidir. Gıdaya karşı IgE tipi antikor varlığı o gıdaya karşı alerji olduğunu gösterir. Gıda alerji paneli her yaşta kolayca uygulanabilen bir test yöntemidir. Gıda alerji panellerinin o ülkeye ve bölgeye uygun hazırlanması gereklidir. Ayrıca laboratuvarda deri testleri ile alerjenler tespit edilebilir. Deri testi zahmetli bir yöntemdir ancak hemen sonuç verir. Alerjiye neden olan maddenin ciltte yaptığı kızarıklık ve ödem anında görülür. Diyet eliminasyon testi diyetten sıra ile şüpheli alerjen gıdaların çıkarılarak hasta açısından sonuçların değerlendirilmesine dayanır. Zahmetli ve sübjektif bir testtir.

Gıda alerjisi tedavisi:

Gıda alerjisi tedavisinde o gıdanın diyetten çıkarılması tedavinin aslıdır. Sık rastlanan gıda alerjileri düzelmeyen şikayetlere sık sık antihistaminik alerji ilaçlarının kullanılmasına yol açmaktadır. Hastalar genellikle şikayetlerinin gıdaya bağlı olduğunu düşünmezler ancak basit laboratuar testleri ile gıda alerjileri kolayca tespit edilebilir. Gıda alerjisi tespit edildiyse doktorunuzun ve diyetisyeninizin önerilerine uymanız gereklidir. Hem ilaç kullanıp hem alerjik gıdayı tüketmek yapılması en kötü davranıştır.
Gıda alerjisi Çölyak hastalığı ile karıştırılmamalıdır. Çölyak hastalığı buğday proteini olan glüten maddesine karşı ağır bir immün reaksiyon sonucu ortaya çıkar. Otoimmün bir hastalıktır.
Gıda alerjileri nadiren acil ağır alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Ağır akut alerjik reaksiyonlarda kortizon ve adrenalin kullanılabilir.

Gıda alerjisinden korunmak:

  •  Alerjiniz olduğunu bildiğiniz gıdalardan uzak durunuz,
  •  Hazır gıdalar ve paket gıdaların içeriğini okuyunuz ve alerjiniz olan maddeleri içeren gıdaları kullanmayınız,
  •  Restoranda alerjiniz olan gıdaları belirtiniz, mönü içeriğini sorunuz,
  •  Ağır akut alerjiniz olan maddeler var ise üstünüzde bunları belirten uyarı bileziği yada kolye taşıyınız,

Gıda alerjisi sık görülen ancak çok azı teşhis ve tedavi edilen bir hastalıktır. Basit laboratuar testleri ve gıda alerji paneli ile kolayca tespit edilebilir. Hastalar ve yakınları şikayetlerinin gıdaya bağlı olduğunu uzun süre sonra fark ederler.

Referanslar:
1. American Academy of Allergy, Asthma, and Immunology
http://www.aaaai.org/
2. Food Allergy and Anaphylaxis Network
http://www.foodallergy.org/
3. Allergy Asthma Information Association
http://aaia.ca/
4. Calgary Allergy Network
http://www.calgaryallergy.ca/
5. Boyce JA, Assa’ad A, Burks AW, et al. Guidelines for the diagnosis and management of food allergy in the United States: summary of the NIAID-sponsored expert panel report. Nutr Res . 2011 Jan;31(1):61-75.
6. Dambro MR, Griffith JA. Griffith’s 5-Minute Clinical Consult. Baltimore, MD: Lippincott, Williams, and Wilkins; 1999.
7. Food allergy: an overview. National Institute of Allergy and Infectious Diseases website. Available at: http://www3.niaid.nih.gov/topics/foodAllergy/PDF/foodallergy.pdf . Published July 2007. Accessed July 7, 2009.
8. Food Allergy and Anaphylaxis Network website. Available at: http://www.foodallergy.org . Accessed July 7, 2009.
9. Middleton E. Allergy: Principles and Practice. 5th ed. St. Louis, MO: Mosby-Year Book, Inc.; 1999




EGZAMA

Atopik Dermatit; Egzema;

Egzama derinin dış tabakasının kronik iltihabıdır. Hastalık bebekler ve çocuklarda sık görülür, yaşla azalır, nadiren erişkinlerde de görülür. Atopik dermatit de denir, bulaşıcı değildir.

Egzama neden olur?

Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte genetik yatkınlık olduğu bilinmektedir. Ayrıca:

  •  Çevresel faktörler,
  •  Alerjiler:
    •  Ciltte alerji yaptığı bilinen faktörler egzamayı tetiklemektedir ( lateks eldiven, sabun parfümü, yünlü kumaş vb. ),
    •  Toz ve mite alerjisi,
  •  Stres,
  •  Aşırı temizlik, bölgenin sık sık yıkanması,
  •  Lateks hassasiyeti,
  •  Cildi kazımak, keselemek yada kaşımak egzamayı tetikleyen önemli sebeplerdir.

Egzama için risk faktörleri nelerdir?

  •  Yaş: egzama en çok 5 yaş altı çocuklarda görülür,
  •  Astım ve saman nezlesi varlığında egzama daha sık görülür,
  •  Şehirde yaşam ve düşük nemli ortamlarda egzama daha sık görülür,
  •  Yakınlarında egzama ve alerjik hastalık olanlarda egzama daha sık görülür,
  •  Asyalılarda daha sıktır.

Egzama nın belirtileri nelerdir?

Egzama şikayetleri kişiden kişiye çok farklılık gösterir. Kaşıma, keseleme ve kazıma atopik dermatit şikayetlerini çok arttırır. En sık görülen şikayetler:

  •  Kuru kaşıntılı deri,
  •  Deride çatlaklar,
  •  Yanaklar, eller ve bacaklarda kızarıklık, pullanma,
  •  Deride kalınlaşma, kabalaşma,
  •  Deride küçük kabartılar,
  •  Pullanan, çatlak, sızıntılı, akıntılı deri,
  •  Kışın ve kuru havada şikayetlerin artması en sın görülen şikayetlerdir.

Egzama teşhisi nasıl konur?

Hastanın şikayetleri ve muayene bulguları teşhis koydurur.

Egzamanın tedavisi var mı?

Egzama tedavisinde ana hedef iyileşmeyi bir an önce sağlamaktır. Bu amaçla:

  •  Cildin kaşınmasına, kazınmasına engel olmak,
  •  Cilt enfeksiyonlarından korunmak,
  •  Alevlenmeleri önlemek,
  •  Şikayetleri arttıran sebeplerden uzak durmak,
  •  Var ise alerjik sebepleri ortadan kaldırmak gerekir.

Tedavi esnasında aşağıdaki önlemlere dikkat etmek gerekir:

  •  Cilt bakımı:
    •  Uzun süreli banyo ve duş yapılmamalı, duş ve banyo 15 dakikayı geçmemelidir,
    •  Sıcak banyo yapılmamalıdır,
    •  Aşırı temizlik yapılmamalı,
    •  Temizlik maddeleri fazla kullanılmamalı,
    •  Hafif ve katkısız kalıp sabunlar kullanılmalıdır,
    •  Duştan sonra hava ile yada hafif atuşmanlar ile kurutulmalıdır, ,
    •  Duştan hemen sonra tam kurumadan nemlendirici sürülmelidir,
    •  Cilt enfeksiyonları hemen tedavi edilmelidir.
  •  İlaçlar:
    •  Lokal etkili ilaçlar ( bunlar kortizon, tacrolimus yada pimecrolimus içerebilir),
    •  Ağızdan alınan ilaçlar: ileri vakarla için ağızdan kortizon yada siklosporin verilebilir,
    •  Antibiyotik: cilt enfeksiyonlarında ağızdan yada cilde sürülen antibiyotik verilebilir,
    •  Kaşıntıyı önlemek amacıyla ağızdan yada yüzeysel alerji ilaçları verilebilir.
  •  Fototerapi:
    •  Güneş ısınları egzama tedavisinde kullanılır, yapay güneş ışığı , ultraviyole ışık yada fotoferez tedavide kullanılabilir.

Egzamadan korunma yolları : c

Egzamadan korunmak için ;

  •  Cildin ve yaşanılan ortamın sürekli nemli olması,
  •  Aşırı temizlikten kaçınılması,
  •  Alerji yaptığı bilinen maddelerden uzak durmak,
  •  Anne sütü kullanımı,
  •  Biberonla beslenen çocuklar için % 100 kesilmiş süt suyundan yapılan Mama kullanmak ( whey Formula ),
  •  Çocukların ev hayvanlarıyla erken yaşta tanışması,
  •  Probiyotik kullanımı egzamadan korunmada önemli adımlardır.

Eğer egzama var ise şikayetleri azaltmak için

  •  Evde yeterli nemin sağlanması,
  •  Toz ve mite temizliği,
  •  Yün ile direk temas etmemek,
  •  Sık aralıklarla nemlendirici kullanmak,
  •  Egzamalı bölgeyi kaşımamak, kazımamak, keselememek,
  •  Ortamın soğuk olması terlemeyi önlemek,
  •  Stresten uzak durmak alevlenmeleri azaltır.

Egzama tedavisi kısa sürmez, iyileşme haftalar bazen aylar alır. Tedavi planına uymak önemlidir.

Referanslar:
1. American Academy of Allergy, Asthma, and Immunology
http://www.aaaai.org/
2. The National Eczema Society
http://www.eczema.org/
3. Canadian Dermatology Association
http://www.dermatology.ca/
4. Dermatologists.ca
http://www.dermatologists.ca/
5. American Academy of Dermatology website. Available at: http://www.aad.org . Accessed August 14, 2009.
6. Barnetson RS, Rogers M. Childhood atopic eczema. BMJ . 2002;324:1376-1379.
7. Brehler R, Hildebrand A, Luger T. Recent developments in treatment of atopic eczema. J Am Acad Dermatol . 1997;36:983-994.
8. Eczema. American Academy of Allergy, Asthma, and Immunology website. Available at: http://www.aaaai.org/patients/allergic_conditions/eczema.stm .
9. Holscher B, Frye C, Wichmann HE, Heinrich J. Exposure to pets and allergies in children. Pediatr Allergy Immunol . 2002;13:334-341.
10. Mohla G, Horvath N, Stevens S. Quality of life improvement in a patient with severe atopic dermatitis treated with photopheresis. J Am Acad Dermatol . 1999;40(5 Pt 1):780-782.
11. National Institute of Arthritis and Musculoskeletal and Skin Diseases website. Available at: http://www.niams.nih.gov/ .
12. Saarinen UM, Kajosaari M. Breastfeeding as prophylaxis against atopic disease: prospective follow-up study until 17 years old. Lancet . 1995;346:1065-1069.
13. Wahn U, Bos JD, Goodfield M, et al. Efficacy and safety of pimecrolimus cream in the long-term management of atopic dermatitis in children. Pediatrics . 2002;110(1 Pt 1):e2.
14. 7/6/2009 DynaMed’s Systematic Literature Surveillance http://www.ebscohost.com/dynamed/what.php : Langan SM, Flohr C, Williams HC. The role of furry pets in eczema: a systematic review. Arch Dermatol. 2007;143:1570-1577.
15. 6/4/2010 DynaMed’s Systematic Literature Surveillance http://www.ebscohost.com/dynamed/what.php : Alexander DD, Cabana MD. Partially hydrolyzed 100% whey protein infant formula and reduced risk of atopic dermatitis: a meta-analysis. J Pediatr Gastroenterol Nutr. 2010;50(4):422-430.
16. 1/4/2011 DynaMed’s Systematic Literature Surveillance DynaMed’s Systematic Literature Surveillance : Dotterud CK, Storr O, Johnsen R, Oien T. Probiotics in pregnant women to prevent allergic disease: a randomized, double-blind trial. Br J Dermatol. 2010;163:616-623




ASTIM

Astım; Asthma; Asthma Bronchiale;

Astım solunum yollarının alerjik hastalığıdır. Hırıltılı solunum, nefes darlığı, göğüste sıkışma hissi, öksürük, çabuk yorulma şikayetleri ile seyreder.

Sebebi ve risk faktörleri:

Astım solunum yollarının iltihabi reaksiyonudur. Alerjiye, irritasyona, ilaca, kimyasal maddelere, dumana bağlı olabilir. astım sırasında bronşlarda kasılma, şişme, ödem, mukus birikmesi ve daralma olur.

En sık rastlanan astım sebepleri:

  •  Ev tozu,
  •  Hayvan tüyleri,
  •  Hava değişimi ( en sık soğuk hava ),
  •  Kirli hava,
  •  Eğersiz,
  •  Küf,
  •  Polen,
  •  Solunun sisteminin iltihabi hastalıkları ve soğuk algınlığı, grip vb.
  •  Aşırı stres,
  •  Sigara dumanıdır.

Hassas kişilerde aspirin astım ataklarını başlatabilir. Astım hastalarının çoğunda genetik yatkınlık vardır. Ailede genellikle egzama, saman nezlesi, gıda alerjisi vb. alerjik hastalar görülür.

Astım atakları:

Astım hastalığı ataklar şeklinde seyreder. Atakların süresi ve şiddeti kişiden kişiye değişir. Ataklar dakikalar boyunca kısa süreli yada günler boyunca uzun süreli olabilir. Bazı ataklar çok şiddetli ve boğulmaya gidecek derecede tehlikeli olabilir. Bazı hastalarda ise ataklar solunun sıkıntısı nefes darlığı atakları şeklinde seyreder.

Astım şikayetleri:

  •  Öksürük ( genellikle kuru öksürük olur),
  •  Nefes darlığı, sık nefes alma, çabuk yorulma,
  •  Hırıltılı solunum,
    •  Ani başlar,
    •  Gece ve sabaha karşı şiddetlenir,
    •  Soğuk havada artar, kötüleşir,
    •  Egzersiz ile kötüleşir,
    •  Kendi kendine düzelir,
    •  Bronş açıcılar ile düzelir,
  •  Astım krizi sırasında aşağıdaki durumlar acil durum varlığını gösterir
    •  Yüz ve dudaklarda mavi mor renk
    •  Şuur bulanıklığı, sersemlik hali başlaması,
    •  Aşırı zorlu solunum,
    •  Nabzın çok yüksek olması,
    •  Nefes darlığı ile birlikte panik hali,
    •  Terleme.

Ciddi astım ataklarında hastane bakımı gerekir.

Astım alerji testleri:

Alerji testleri astım sebebini ortaya koymak için yapılır. En sık karşılaşılan alerji sebepleri solunum alerji paneli adı altında beraber çalışılır. En sık görülen alerjik astım sebepleri:

  •  Ev tozu ve mite alerjisi,
  •  Hayvan tüyü alerjisi,
  •  Küf alerjisi,
  •  Polen alerjisidir.

En sık görülen solunum irritan maddeleri ise :

  •  Sigara dumanı,
  •  Kirli hava,
  •  Egzoz ve baca dumanıdır.

Astımın şiddetini ölçmek için doktorlar aşağıdaki testleri değerlendirirler

  •  Arter kan gazı,
  •  Akciğer filmi,
  •  Kan eozinofil sayısı
  •  Kanda IgE miktarı,
  •  Akciğer fonksiyon testleri

Astım tedavisi:

Astım tedavisinin bir amacı alerjen ve astımı başlatan maddeden kaçınmak diğeri de astım ataklarını ilaçlar ile kontrol altına almaktır. Astım tedavisinde temel olarak iki ilaç kullanılır:

  •  Astım ataklarını önleyen ilaçlar,
  •  Astım ataklarını tedavi eden ilaçlar.

Astım kontrol ilaçları atakları engellemeye çalışan ve her gün alınması gereken ilaçlardır. Bu amaçla en çok kullanılan ilaçlar

  •  İhalen steroidler, bronşlarda iltihap ve ödemi önler,
  •  Beta agonist ilaçlar (astım şikayetlerinin başlamasını engeller),
  •  Lökotrien inhibitörleri,
  •  Omalizumab,
  •  Kromolin sodyum,
  •  Aminofilin, teofilin dir.

Astım ataklarını tedavi amacıyla

  •  Bronş açıcı ilaçlar,
  •  Steroid ilaçlar kullanılır.

Astımın kalıcı tedavisi yoktur. Ancak tedavi ile uzun süreli şikayetsiz dönemler sağlanabilir. İyi bir tedavi ile astım hastaları hayatlarını normal şekilde yaşarlar.

Astımın yan etkileri

Astımın yan etkileri bazen çok ağır ve şiddetli olur.
Egzersiz kapasitesinde azalma, çabuk yorulma, gece şikayetlerine bağlı uykusuzluk ve uyku düzensizliği, uzun süren öksürük, sık akciğer iltihaplanması en sık görülen komplikasyonlardır. Aşağıdaki durumlarda doktorunuza başvurmalısınız:

  •  Normal dozda ilaçlara rağmen geçmeyen astım atağı,
  •  Tedaviye rağmen şikayetlerin giderek artması,
  •  Konuşurken nefes darlığı,

Aşağıdaki durumlarda acil servise başvurmalısınız:

  •  Şuur bulanıklığı, uykuya meyil,
  •  Ağız etrafında dudaklarda mavi mor renk, morarma,
  •  Nefes darlığı ile birlikte panik hali,
  •  Şiddetli göğüs ağrısı.

Astımdan korunma:

Atakları başlatan maddeden, durumdan uzak kalmak en önemli adımdır.

  •  Ev tozu astımlarında halı, perde, pelüş oyuncak gibi toz barındıran eşyaların kaldırılması,
  •  Günlük elektrikli süpürge ile temizlik, elektrikli süpürge çalışırken hastanın ortamdan çıkarılması,
  •  Hayvan tüyü astımlarında evde kedi köpek beslenmemesi, beslenecek ise yaşam alanlarından özellikle yatak odasından uzak tutulması,
  •  Kuştüyü eşyaların kaldırılması,
  •  Aromasız kokusuz temizlik maddelerinin kullanılması,
  •  Evin küf üremeyecek kadar kuru olması,
  •  Evde böcek kontrolü,
  •  Evde sigara içilmemesi,
  •  Tozlu ortamlardan, nemli ortamlardan, buhar alanlarından, aşırı soğuk bölgelerden uzak durmak astımdan korunmanın önemli adımlarıdır.

Referanslar:
1. National Asthma Education and Prevention Program Expert Panel Report 3:Guidelines for the Diagnosis and Management of Asthma. Rockville, MD. National Heart, Lung, and Blood Institute, US Dept of Health and Human Services; 2007. NIH publication 08-4051.
2. Wechsler ME. Managing asthma in primary care: putting new guideline recommendations into context. Mayo Clin Proc. 2009;84:707-717. [PubMed]
3. Fanta CH. Asthma. N Engl J Med. 2009;360:1002-1014. [PubMed