KUDUZ

KUDUZ NEDİR

Rabies; Hidrofobi; hayvan-ısırığı; köpek-ısırığı; yarasa-ısırığı; tilki-ısırığı; kedi-ısırığı; köpek-ısırığı-kuduz; Hydrophobia; Animal bite – rabies; Dog bite – rabies; Bat bite – rabies; Raccoon bites – rabies

Hasta hayvanların ısırması ile bulaşan ölümcül virüs enfeksiyonudur. Hastalığa sebep olan kuduz virüsü (RABİES virüsü) hasta hayvanların salyaları yoluyla bulaşır. Isırıkla bulaşan virüs yara yerinde sinir hücrelerine girerek sinirler aracılığı ile beyine kadar gider ve beyinde enfeksiyon yaparak hastanın ölümüne yol açar. Virüsün sinirler boyunca yayılması ve beyni enfekte etmesi spesifik şikayetlere yol açar. Kuduz vakaları en sık kedi-köpek ısırığından kaynaklansa da vahşi hayvan ısırıkları özellikle tilki, yarasa, çakal ısırıkları kuduz riski taşır. Yarasa ve yarasa dışkısının olduğu yerler özellikle mağaralar, araştırma laboratuvarları, veterinerler klinikleri kuduz riskli yerlerdir. Özellikle mağaralarda yarasaların yaşadığı ortamlarda ısırılma olmadan da kuduz bulaşabilir bu nedenle mağaracıların, madencilerin, ve veterinerlerin kuduz aşısı olmaları önerilir.

Kuduz şikayetleri nelerdir?

Isırılma dan itibaren hastalığın ortaya çıkışı 3 ila 12 hafta arasında değişir bu süre yaranın beyne olan uzaklığı ile ilişkilidir. Yani beyne yakın ısırılmalarda kuduzun ortaya çıkışı çok daha kısa sürede olur. Kuduzda sudan korkma en önemli bulgulardan biridir. Ayrıca en sık görülen şikayetler

• Boğulma hissi,
• Yutma güçlüğü,
• Sudan korkma, yutarken boğazda şiddetli spazm ve boğulma hissi,
• Epilepsi nöbetleri,
• Isırılma yerinde hassasiyet, ağrı,
• Ruh halinde değişim,
• Bulantı kusma,
• Vücutta his kayıpları, felçler,
• Ateş,
• Baş ağrısı,
• Kas spazmları, seğirmeler,
• Uyuşma karıncalanma hissi,
• Huzursuzluk,
• Halüsinasyonlar en sık görülen şikayetlerdir.

Kuduz şüphesinde yapılacaklar:

Hayvan ısırıklarında ilk yapılması gereken ısırılmanın ciddiyetini saniyeler içerisinde kavramaya çalışmaktır: büyük damar yaralanması var mı? Hayati organ yaralanması var mı? Ve en kısa sürede tıbbi yardıma ulaşılması gereklidir. Yara bölgesi dakikalar içinde detaylı olarak temizlenmeli, mümkünse bol sabunlu su ile yıkanmalı, içinde yabancı madde kontrolü yapılmalıdır. Isırılma yaraları kontamine yaralar olduğu için genellikle tam olarak kapatılıp dikilmez, enfeksiyon riski yüksek olduğundan açık iyileşmeye bırakılırlar.
Eğer bir hayvan ısırmasına maruz kalırsanız mümkün olan en fazla bilgiyi edinmeye çalışmak gerekir. Isırma nerede oldu? Ne zaman oldu? Hayvanın sahibi var mı? Aşısı var mı? Hayvanın karantinaya alınması mümkün mü? İlgililerce hayvanın yakalanmasını ve karantinaya alınmasını sağlamak gerekir. Karantinaya alınan hayvanlar yakından izlenmelidir, hayvanlarda kuduz kuluçka dönemi çok daha kısa seyreder kediler genellikle 3 köpekler 5 gün içerisinde kuduz nedeniyle ölürler. Şüpheli hayvan bu süre içerisinde ölmez ve kuduz bulguları ortaya çıkmaz ise kuduz bulaşma şüphesi azalır. Hayvanın ölmesi halinde beyin dokusunda immunfloresans yöntem ile virüs araştırılabilir.

Kuduz şüphesinde yapılacak testler nelerdir?

Hastada kuduz bulguları başlarsa hastadan alınan deri parçasında, deri sinirlerinde, göz merceğinde, beyin omurilik sıvısında kuduz virüsü aranabilir. Kuduz virüsü hem immünfloresan yöntemle hem PCR yöntemiyle aranabilir.

Tükürükte virüs kültürü hastalık başlangıcından 2 hafta sonra düşük düzeyde pozitif olabilir. Hasta beyninden alınan örneklerde kuduz aranması genellikle otopsi sırasında yapılacak işlemlerdir. Bu konuda özelleşmiş laboratuvarlarda tükürükten, beyin sıvısından ve beyin dokusundan alınan örneklerde virüs kültürü de yapılabilir ancak bu son derece tehlikeli bir işlemdir. Hastaların % 80 inde hastalığın ilk haftasında beyin sıvısında monositoz görülür, şeker ve protein normaldir. Ölüm sonrası yapılacak olan incelemelerde ise beyin dokusunda özellikle serebral korteks, hipokampus, ammon boynuzu biyopsisinde sitoplazmik inklüzyon cisimciklerinin (NEGRİ CİSİMCİKLERİ) görülmesi kuduz tanısı koydurur.
Kan sayımında ise lökosit sayısı normal yada hafif yüksek, monosit sayımında ise %6-8 oranında atipik monosit görülebilir. Çekilen Beyin MR ve Tomografilerde ise bir anormallik görülmez.
EEG araştırmasında ansefalit bulgusu görülebilir,
İdrarda, beyin omurilik sıvısında ve tükürükte NASBA (The Nucleic Acid Based Amplification) tekniği ile virüs aramak hızlı sonuç veren şikayetlerin başlangıcından itibaren iki gün içinde cevap alınabilecek bir yöntemdir.

Serumda RFFIT (Rapid Fluorescent Focus İnhibition Test) hastaların %50 sinde pozitif bulunuyor. Bu test Beyin omurilik sıvısında yapılırsa hastalık bulguları başladıktan sonraki ilk haftada pozitif bulunabilir.

Kuduz virüs DNA sının PCR yöntemiyle tükürük ten tayini yöntemi %100 sensitif bir yöntemdir ( yani pozitifliği durumunda hasta %100 kuduz olmuştur), ancak ense deri biyopsisinde viral antijen aranmasının sensitivitesi %67 korneal örnekte viral antijen aranmasında ise test %25 sensitiftir ( yani gerçek hastaların ancak %25 inde test pozitif olur).
Kuduz a bağlı ölümlerin ancak %70 inde beyin incelemesinde NEGRİ cisimciği görülür. ( NEGRİ : kuduz nükleokapsitlerinden oluşan sitoplazmik inklüzyon cisimcikleri).

Kuduz Tedavisi:

Tedavideki ilk basamak hastalığın bulaşını önlemeye çalışmak, hastayı korumaya çalışmaktır bu amaçla önce yara temizliği yapılmalı, yara bol sabunlu ılık su ile yıkanmalı, yabancı maddelerden temizlenmeli, hasta en yakın sağlık kuruluşuna ulaştırılarak aşılanması sağlanmalıdır. Hayvan ısırıkları kirli yaralanmalar oluğundan genellikle dikiş ile kapatılmaz açık olarak iyileşmeye bırakılırlar.
En ufak bir kuduz riski varlığına hasta derhal kuduz aşı programına alınmalıdır. Kuduz aşısı normal olarak 28 gün içerisinde yapılan 5 aşılamadan oluşur. Yaralanmanın ciddiyeti, kuduz riskinin büyüklüğü ve beyne yakınlığına bağlı olarak kuduz immünglobülini (HRIG) ile ek koruma gerekebilir.
Kuduz riskli ısırılmalar da aşı programının ilk 14 gün içerisinde başlanılması son derece önemlidir.
Hernekadar bir iki kurtulan vaka bildirilmiş olsa da kuduz şikayetleri başladıktan sonra hastalığı durdurabilecek ve hastanın hayatını kurtarabilecek bir tedavi imkanı yoktur.
Kuduz şikayetleri başladıktan yaklaşık 1 hafta sonra hastalar genellikle solunum yetmezliğinden hayatlarını kaybederler.
Kuduzdan Korunma

Kuduzdan korunmak mümkündür:

• Tanımadığınız hayvanlar ile temastan kaçınmak,
• Riskli meslek guruplarında çalışanların aşılanması:

o Veterinerler,
o Mağaracılar,
o Madenciler,
o Arkeologlar,
o Laborantlar,
o Riskli ülkelere sık seyahat edenler,

• Evcil hayvanların zamanında uygun şekilde aşılanması,
• Kuduz riskli her temasta sağlık kuruluşuna başvurmak ve gereği şekilde aşılanmak kuduzdan korunmanın en önemli adımlarıdır.
• 5 doz kuduz aşısı olmak sizi hayat boyu korumaz; ancak bir yıl sonra yapılan ek bir doz aşı bağışıklık sisteminizi bir miktar güçlü kılacaktır. Eğer bu 6. Dozu olduysanız yaralanmanın durumuna bakılarak tek doz aşılama ile koruyuculuk sağlanabilir.

Referanslar:

Govindarajan P, Weber EJ. Rabies. In: Marx JA, Hockberger RS, Walls RM, eds. Rosen’s Emergency Medicine. 8th ed. Philadelphia, PA: Elsevier Saunders; 2014:chap 131.
Singh K, Rupprecht CE, Bleck TP. Rabies (rhabdoviruses) In: Bennett JE, Dolin R, Blaser MJ, eds. Mandell, Douglas, and Bennett’s Principles and Practice of Infectious Diseases. 8th ed. Philadelphia, PA: Elsevier Saunders; 2015:chap 165.




V. ENSEFALİTLER

Ensefalit: Beyin parenkiminin tutan enfeksiyon ve inflamasyon halidir. Klinikte ateş, başağrısı ve konfüzyonla karakterizedir. Viral bakteriyel veya parazitik olabilirsede akut ensefalitlerden genellikle viruslar sorumludur. Tablo birkaç gün içinde yerleşir ve beyin parenkiminin inflamasyonundan dolayı hızla konfüzyon, stupor ve koma gelişir. Sinir sisteminin viral enfeksiyonları rölatif olarak nadir görülür, diğer enfeksiyon ajanlarına göre selim seyirlidir ve genellikle spontan iyileşirler. Mortaliteleri düşük olsada ensefalitler yüksek morbiditeye sahiptirler. Beyin dokusu metabolik hasarlara karşı hassastır, ensefalit nedeniyle oluşan hasarlar genellikle yavaş ve iz bırakarak iyileşir. Etken patojenin virulansı, nörotropizm’i, patojenin miktarı, hastanın immün durumu, yaşı, çevrenin kültürel ve coğrafi yapısı hastalığın şiddetini ve insidansın belirleyen önemli etkenlerdir. Tümörler, otoimmün hastalıklar ve diğer enfeksiyonlarda benzeri klinik görünümlere neden olabilirler. Ensefalopatiler: metabolik veya toksik sebeplerle ortaya çıkan SSS fonksiyon bozukluklarıdır, benzer klinik bulgulara sebep olurlar, parenkimde inflamatuar hücrelerin bulunmayışıyla ensefalitlerden ayrılırlar. Hernekadar anamnez ve fizik muayene ensefalit tanısı koymada yeterli olsada etkeni tahmin etmekte çok yardımcı olamaz. Akut ensefalitte klinik bulgular genellikle saatler günler içinde ortaya çıkar, kronik ensefalitte ise bulguların ortaya çıkışı haftalar, aylar alabilir. Ensefalit etkenleri sinir sistemine genellikle hematojen yolla girerler (kuduz virusu periferik sinirler yoluyla, Naegleria amibik meningoensefaliti ise os kribiformisden olfaktor sinir trasesini izleyerek geçer). Birçok viral ve bakteriyel enfeksiyonda menenjit ve ensefalit tablosu iç içedir (meningoensefalit), viral enfeksiyonlarda bu durum daha belirgindir. Akut ensefalit tabloları hızlı bir nöronal ve glial hücre hasarıyla ve yaygın beyin ödemiyle seyreder.

Akut ensefalitlerde en sık görülen klinik bulgular:
  • Ateş,
  • Başağrısı,
  • Bulantı – Kusma,
  • Mental değişiklikler: konfüzyon, deliryum, letarji, stupor, koma,
  • Epilepsiler: generalize veya fokal,
  • Hiperrefleksi, Babinski pozitifliği,
  • Nadiren : el ve yüzde tremorlar, dizartri, hemiparezi, kranial sinir felçleri, afazi, ataksi, körlük görülür.

ENSEFALİTLER

V. A- AKUT VİRAL ENSEFALİTLER

V. B- YAVAŞ VİRÜS ENFEKSİYONLARI BAŞLIĞI ALTINDA İNCELENECEKTİR.

V. C – SİSTEMİK BAKTERİYEL ENFEKSİYONLARIN KOMPLİKASYONU OLAN ENSEFALİTLER

V. D – SPİROKETAL ENSEFALİTLER

V. E – RİKETSİYAL ENSEFALİTLER

V. F – PARAZİTİK MENİNGOENSEFALİTLER




SOĞUK ALGINLIĞI – NEZLE

Soğuk algınlığı; Coryza; Nezle; Common Cold; Shore Throat;

Soğuk algınlığı virüslerin neden olduğu, burun ve boğazda sınırlı bir enfeksiyon hastalığıdır. Hastalık birçok virüse bağlı olabilir, 200 den fazla virüsün soğuk algınlığına yol açtığı tespit edilmiştir. Soğuk algınlığı son derece bulaşıcıdır, hastalık havadan damlacıkla yada ellerin ağız, burun ve göze dokunulması ile bulaşır.

Soğuk algınlığının etkeni nedir?

Soğuk algınlığına birçok virüs yol açabilir. Özellikle Rinovirüsler en büyük gurubu oluştururlar. Soğuk algınlığı ataklarının neredeyse %40 Rinovirüsler tarafından meydana gelir. Ayrıca Adenovirüsler, Coronavirüsler, RSV ( Respiratory Sinsisyal Virüs ) sık görülen soğuk algınlığı virüsleridir.

Soğuk algınlığı kimlerde görülür?

Soğuk algınlığı her yaşta görülebilir. 6 aya kadar olan bebeklerde anneden gelen immün globülinler bebeği soğuk algınlığı virüslerine karşı korur daha sonra annenin antikorları düşünce çocuklar hasta olmaya başlarlar. Sür çocukluğu döneminde ortalama olarak yılda 6-8 soğuk algınlığı – nezle atağı geçirilmesi normaldir. Okula başladıktan sonra bu sayı biraz daha artar yıla 8 – 10 atak geçirilir. Yaş ilerledikçe nezle atakları azalır. Erişkinlerde yılda 2-4 nezle atağı normaldir.

  • Soğuk algınlığı geçiren kişilerle yakın temas,
  • Hijyen eğitiminin eksik olması,
  • El yıkama alışkanlığının yetersiz olması,
  • Sigara kullanımı yada sigara içilen ortamda bulunmak,
  • Kalitesiz ve / veya az uyku,
  • İmmün sistemi bozan ilaç kullanımı,
  • Kalabalık ve iyi havalanmayan ortamlarda bulunmak,
  • Çocukların yakın temasta olmaları ( kreş, yuva, ana okulu, vb.) hastalığın kolay yayılmasını ve hasta olmayı kolaylaştırır.

Soğuk algınlığı şikayetleri nelerdir?

Hastalık bir iki günlük bir kuluçka süresinin sonunda ortaya çıkar, en sık görülen şikayetler:

  • Ateş ( her zaman çok yüksek ateş olmaz ) ,
  • Boğaz ağrısı, boğazda yanma, gıcıklanma, kaşınma hissi,
  • Burun akıntısı, burunda doluluk,
  • Koku ve tat duyusunun bozulması,
  • Hapşırık,
  • Kuru öksürük,
  • Kulaklarda doluluk ve kaşıntı, kulaklarda tıkanıklık hissi,
  • Gözlerde kızarıklık sulanma ve yanma hissi,
  • Baş ağrısı,
  • Yorgunluk ve kırıklık hissi,

Soğuk algınlığı tanısı nasıl konur?

Soğuk algınlığı teşhisi hastanın şikayetleri ile konur. Genellikle ileri laboratuvar testlerine gerek olmaz, ancak gerilemeyen şikayetler yada komplikasyon düşünüldüğünde ileri tetkik ve inceleme istenebilir.
Soğuk algınlığının hangi virüse bağlı olduğu genellikle test edilmez, bu hem pahalı hem de gereksiz bir çaba olur.
Hastanın ateşinin tekrar yükselmesi, burun akıntısının iltihabi renk ve koku alması, kulak ağrısının artması, kulak ta iltihabi akıntı olması yada balgamlı öksürük başlaması komplikasyon geliştiğinin habercisidir. Bu gibi durumlarda tekrar doktora başvurulmalı ve komplikasyonların tanısı için gerekli testler yapılmalıdır.

Soğuk algınlığı nasıl tedavi edilir?

Soğuk algınlığı şikayetleri genellikle 10 gün kadar sürer. Bebeklerde, yaşlılarda ve altta kronik hastalığı olanlarda bu süre uzayabilir. Soğuk algınlığı doktor ziyaretlerinin neredeyse yarıdan fazlasının tek sebebi olsa da hastalığın spesifik tedavisi yoktur. Tedavi şikayetlerin hafifletilmesine yönelik olarak yapılır.

  • Bol sıvı alımı burun tıkanıklığını azaltır,
  • Odaya nemlendirici koymak öksürüğü azaltır, tıkanıklığı azaltır ve nefes almayı kolaylaştırır,
  • Tulu suyla burun temizliği, burun tıkanıklığını, kulak tıkanıklığını azaltır, burun akıntısını azaltır,
  • Tuzlu suyla gargara: boğaz ağrısını yumuşatır,
  • Basit analjezik ve ağrı kesiciler ( Aspirin – parasetamol – ibuprofen gibi) kas eklem ağrılarını azaltır, teşi düşürür,
  • Soğuk algınlığı ve nezle tedavisinde anti viral ilaçlar kullanılmaz.

Eğer bu tedavi başarısız olursa şikayetlere yönelik ilaç tedavisi başlanabilir:

  • Dekongestan ilaçlar,
  • Öksürük kesici ve ekspectoran ilaçlar,
  • Antihistaminikler,
  • Boğaz pastilleri,
  • Vapo – rub kullanılabilir.

Dikkat:

  • Çocuklarda viral enfeksiyonlar sırasında aspirin kullanılmamalıdır.
  • Soğuk algınlığı ilaçları 2 yaş altı çocuklarda kullanılmamalı, 4 yaş altı çocuklarda ise mecbur olmadıkça kullanılmamalıdır.
  • Bu ilaçlar 4-11 yaş arası dikkatli kullanılmalıdır. Boğaz spreyleri, şuruplar, burun spreyleri ve dekongestan ilaçlar burun mukozasında tekrar şişmeye, komplikasyon gelişmesine ve ilaç bağımlılığına yol açarlar. İlacı bırakınca hastanın burnu tamamen tıkanır bu nedenle bu ilaçlar 3 günden daha uzun süreli kullanılmamalıdır.

Soğuk algınlığının alternatif tedavisi :

Soğuk algınlığının alternatif tedavisi çok uzun yıllardır ata dedelerimizin tedavi reçetelerinde vardır.

  • Nane – limon kaynatmak ( hem boğaz ağrısını alır hem burun tıkanıklığını açar),
  • Zencefilli bal ( öksürük kesici)
  • Tarçınlı ballı süt ( öksürük kesici)
  • Limonlu ıhlamur ( boğaz ağrısı ve öksürüğe karşı) denenebilir.
  • Vitamin C takviyesi soğuk algınlığı şikayetlerinin süresini kısaltmak için,
  • Çinko pastilleri: soğuk algınlığı şikayetlerini yumuşatmak ve süresini kısaltmak için,
  • Ekinezya çayı: soğuk algınlığı şikayetlerini azaltmak ve hafifletmek için denenebilecek tedavi alternatifleridir.

Not: Bazı doğal ilaçlar yan etkiye, alerjiye ve diğer ilaçların etkilerinde değişime yol açabilir.
Soğuk algınlığından korunma:
Soğuk algınlığı 200 den fazla virüs ile meydana geldiğinden aşı üretimi mümkün olmamıştır. Hastalıktan korunmanın en önemli yolu hijyen kuralarına dikkat etmektir. Özellikle el yıkama, bulunulan ortamın sık sık havalandırılması, kağıt mendil kullanımı, ellerin ağız dudak, burun ve göze temas ettirilmemesi hastalıktan korunmada önemlidir.

Soğuk algınlığı komplikasyona yol açar mı?

Hastalık genellikle 1 hafta 10 gün içinde iyileşir.  Dekonjestan ilaçlar, ateş düşürücü, ağrı kesici, öksürük kesici  şikayetleri hafifletebilir. Hastalık genellikle komplikasyon gelişmeden düzelir ancak nadiren komplikasyon gelişir en sık görülen komplikasyonlar:

  • Sinüzit,
  • Orta kulak iltihabı,
  • Bronşit dir.
  • Ayrıca
    • Astım,
    • Kronik bronşit,
    • Amfizem gibi kronik hastalıkların da alevlenmesine yol açar.

hastada geçmeyen baş ağrısı, iltihabi burun akıntısı yüksek ateş varlığı sinüzit düşündür, kulak ağrısı kulak akıntısı ve ateş orta kulak enfeksiyonunu düşündürmelidir. giderek artan balgamlı öksürük ve ateş varlığında bronşit geliştiği aklımıza gelmelidir.

soğuk algınlığının tedavisinde antibiyotiklerin kesinlikle yari yoktur. antibiyotik kullanımı bu komplikasyonların gelişimini engellemez.

Nadiren soğuk algınlığına bağlı kuru öksürük hastalık geçmesine rağmen haftalarca devam eder ve astımı taklit eder ve astım ilaçları ile düzelir, bu gibi ısrarlı kuru öksürükler soğuk algınlığı komplikasyonu olarak nadiren görülebilir.

Soğuk algınlığından korunmak için:

  • Ellerinizi ağız, burun ve gözünüze sürmeyin,
  • Ellerinizi sıklıkla yıkayın,
  • Bulunduğunuz ortamı sıklıkla havalandırın,
  • Sigara içmeyin ve sigara içilen ortamda durmayın,
  • Hasta kişiler ile temas etmeyin,
  • Hasta iseniz işe gitmeyin, doktora gidin ve rapor alın,
  • Hasta çocuğunuzu okula göndermeyin.
  • Çocukların ağızlarına götürdükleri oyuncakları paylaşmayın ve sık sık temizleyin.

Referanslar:

1.  http://www.cdc.gov/features/pediatriccoldmeds. Updated September 11, 2009. Accessed September 15, 2014.

2. http://www.ebscohost.com/academic/natural-alternative-treatments. Updated August 2013. Accessed September 15, 2014.

3.  http://www.niaid.nih.gov/topics/commoncold/pages/default.aspx. Accessed September 15, 2014.

4. http://www.ebscohost.com/dynamed. Updated July 1, 2014. Accessed September 15, 2014.

5. http://www.ebscohost.com/dynamed: Lizogub VG, Riley DS, Heger M. Efficacy of a pelargonium sidoides preparation in patients with the common cold: a randomized, double blind, placebo-controlled clinical trial. Explore (NY). 2007;3:573-584.

8.  http://www.ebscohost.com/dynamed: Slapak I, Skoupá J, Strnad P, Horník P. Efficacy of isotonic nasal wash (seawater) in the treatment and prevention of rhinitis in children. Arch Otolaryngol Head Neck Surg. 2008;134:67-74.

9.  http://www.ebscohost.com/dynamed: Arruda E, Pitkäranta A, Witek TJ Jr, Doyle CA, Hayden FG. Frequency and natural history of rhinovirus infections in adults during autumn. J Clin Microbiol. 1997;35:2864-2868.
10. Pappas DE, Hendley JO, Hayden FG, Winther B. Symptom profile of common colds in school-aged children. Pediatr Infect Dis J. 2008;27:8-11.

11.  http://www.ebscohost.com/dynamed: Hemila H, Chalker E, Douglas B. Vitamin C for preventing and treating the common cold. Cochrane Database Syst Rev. 2010 Mar 17;(3):CD000980.

12. e http://www.ebscohost.com/dynamed: Sing M, Das R. Zinc for the common cold. Cochrane Database Syst Rev. 2011;(2):CD001364.

13.  http://www.ebscohost.com/dynamed: Paul IM, Beiler JS, King TS, Clapp ER, Vallati J, Berlin CM. Vapor rub, petrolatum, and no treatment for children with nocturnal cough and cold symptoms. Pediatrics. 2010;126(6):1092-1099.

14.  http://www.ebscohost.com/dynamed: Singh M, Das RR. Zinc for the common cold. Cochrane Database Syst Rev. 2013 Jun 18;6.




ENFEKSİYON HASTALIKLARI

dr aydoğan lermi, Enfeksiyon, enfeksiyon hastalıkları, enfeksiyon uzmanı

Enfeksiyon, infectious, enfeksiyon hastalıkları, enfeksiyon uzmanı, Enfeksiyonlu Yara, Nörolojik Hastalıklar, Kemik İltihabı, Kronik Otit, Akciğer Hastalıkları, Orta kulak İltihabı, Hepatit B, Hepatit C, KOAH – Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı, İdrar Yolu enfeksiyonu, Grip, Bruselloz, Febril Nötropeni, Enfeksiyon Hastalıkları, Bulaşıcı Hastalıklar, Anaerob Enfeksiyonlar, Aort Kapağı Hastalıkları, Saman Nezlesi (Alerjik Rinit), Mide-Bağırsak enfeksiyonları, HIV, AIDS, Viral Enfeksiyon, Üriner Enfeksiyon, Hepatit A, Boğaz İltihabı, Grip, Halsizlik, İshal, Kalp Ağrısı, Göz Ağrısı, Enterit, Bronşit, Ateş, Bakteriüri, Cilt Hastalıkları, Karın Ağrısı, Kızamık, Tifo, Pnömoni, solunum yolu enfeksiyonları, Beyin enfarktüsü, Sarılık, Menenjit, Kuduz (hidrofobi), Kuduz, Lenfanjit, lenfadenit, sinüzit, Böbrek İltihabı, nefrit, rinit, anjin, akıntı, döküntü, kaşıntı, bulantı, kusma, ishal, kanlı ishal, kist, karaciğerde kist, köpek kisti, kediden bulaşan, köpekten bulaşan, evcil hayvanlardan bulaşan, yemekten bulaşan, sulardan bulaşan, havuzdan bulaşan, cinsel yolla bulaşan, temasla bulaşan, terlikten bulaşan, keneyle bulaşan, kene ile bulaşan, fareyle bulaşan, kanalizasyon, fosseptik, havludan bulaşan, tuvaletten bulaşan, kirli su, kirli sularla bulaşan, baş ağrısı, burun akıntısı, nezle, mayasıl, hemoroit, sifiliz, bel soğukluğu, şankr, şankroid, frengi, konjonktivit, sivilce, apse, kabuk, içi cerahatli, irin, irinli, apse boşaltma, düşük, doğumsal, genetik, idrarda yanma, kokulu akıntı, koyu akıntı, beyaz akıntı, akıntı ve kaşıntı, akıntı ve yanma, akıntı ve kanama, akıntı ve ateş, peniste akıntı, penis ucunda kaşıntı, peniste yanma, peniste yara, vajinada yara, kanlı idrar, kanlı akıntı, cerahatli akıntı, kanlı dışkılama, yeşil dışkılama, sulu dışkılama, makatta yara, anüste akıntı, makatta kanama, tırnak kırılması, tırnaklarda bozulma, mantar, mantar enfeksiyonu, tırnak mantarı, cilt mantarı, mantar tedavisi, akıntı tedavisi, tırnak tedavisi, adet kesilmesi, gebelik enfeksiyonu, bebek enfeksiyonu, çocuk enfeksiyonu, cilt enfeksiyonu, tırnak enfeksiyonu, karaciğer hastalıkları, karaciğer enfeksiyonu, safra kesesi enfeksiyonu, kemik enfeksiyonu, dalak enfeksiyonu, göz enfeksiyonları, göz kapağı enfeksiyonu, cilt enfeksiyonları, döküntülü enfeksiyonlar, tırnak enfeksiyonları, sinüzit, sinüs, göz, konjonktivit, otit, kulak zarı, zatürre, zatürre, pnömoni, pnömoni, akciğer enfeksiyonu, ince hastalık, tüberküloz, toplumdan bulaşan, havadan bulaşan, öksürükle bulaşan, nefesle bulaşan, okuldan bulaşan, parazit, bağırsak paraziti, solucan, solucan tedavisi, parazit tedavisi, kurt tedavisi, dışkıda solucan, dışkıda kurt, dışkıda parazit, kilo kaybı, kilo alamama, Nörit, Nöritis, Nevrit, Nevritis, Nevralji, meningoensefalit, ensefalo myelitler, düşük araştırması, torch, toksoplazma, rubella, rubeola, 5. Hastalık, 6. Hastalık, kızamıkçık, antibiyotikler, anti viraller, virüs, virus, barsak enfeksiyonu, ishal, dizanteri, kolera, amipli dizanteri, basili dizanteri, rota, adeno, rota virüs, adeno virüs, viral enfeksiyonlar, mantar enfeksiyonları, memede apse, vajinada kaşıntı akıntı, vajinada kanlı akıntı, hpv, aids nedir, hepatit nedir, zatüre nedir, menenjit nedir, enfeksiyon nedir, enfeksiyonu ne demek, osteomyelit, osteokondrit, zona, hsv, zona zoster, abdomen, periton, peritonit, apandisit, nefrit, piyelonefrit, sistit, üretrit, üretero vesikal reflu, hepato renal sendrom, salpenjit, salpingo ooforit, pid, pelvik inflamatuar hastalık, pelvis enfeksiyonları, jinjivit, diş apsesi, diş enfeksiyonları, parotit, kaba kulak, rinit, rektal apse, peri anal enfeksiyon, kemik eklem enfeksiyonları, artrit, kemik enfeksiyonu, eklem enfeksiyonu, kronik osteomyelit, perianal apse, ülseratif kolit, crohn, kron, çölyak, divertikül, divertikülit, balık zehirlenmesi, gıda intoks, gıda zehirlenmesi, gıdalar ile bulaşan enfeksiyonlar, sulardan bulaşan enfeksiyonlar, epiglottit, özefajit, gastrit, helikobakter pilori ,hpv aşısı, aşılar, zatüre aşısı, grip aşısı, influenza aşısı, menenjit aşısı, çocukluk aşıları, evlilik testleri, çocukluk çağı hastalıkları, döküntülü enfeksiyonlar, bulaşıcı enfeksiyonlar, tatilde oluşacak enfeksiyonlar, seyahat hastalıkları, sıtma, sivrisinekler ile bulaşan enfeksiyonlar, kenelerden bulaşan enfeksiyonlar, kene, sivrisinek, farelerden bulaşan enfeksiyonlar, kırım Kongo kanamalı ateşi, ebola, ebola enfeksiyonu, ebola nedir, ebola tedavisi, kkka, döküntü, kaşıntı, koma, yoğun bakım, yoğun bakım enfeksiyonları, ventilatör ilişkili pnemoni, hastane enfeksiyonları, vektör, trikomonas vajinalis, gardnerella vajinalis, giyardiya, trişinella, e. Coli, pseudomonas, beta, beta enfeksiyonu, boğaz enfeksiyonu, yüksek ateş boğaz ağrısı, üşüme titreme, titreme terleme, döküntü kaşıntı, idrarda yanma, idrar yolu enfeksiyonu, peniste yanma, idrar yaparken yanma sızlama, idrarda koyulaşma, idrarda koku, dışkıda kötü koku, kötü kokulu akıntı, cerahatli akıntı, şant, şant enfeksiyonu, anal yolla bulaşan, oral yolla bulaşan, sex ile bulaşan, sex, anal sex ile bulaşan, seks, seks ile bulaşan, anal seks ile bulaşan, anal seks, oral seks ile bulaşan enfeksiyon, meni ile bulaşan, vajinal salgılar ile bulaşan, tükürükten bulaşan, kondom, kondom kullanımı, dildo ile bulaşan enfeksiyon, dövme ile bulaşan enfeksiyonlar, vücut deldirme, piercing, steril, steril olmayan, dezenfeksiyon, pansuman,





PROLAKTİNOMA

Hipofiz adenomu; Prolaktin salgılayan hipofiz adenomu;

Prolaktinoma beyinde yer alan hipofiz bezinin prolaktin salgılayan tümörüdür. Kanserleşmez ancak hormonal dengeyi bozar. Prolaktin hormonu çok artar, birçok organın fonksiyonu bozulur. Prolaktinoma hipofiz bezi tümörlerinin en sık görülenidir. Hipofiz adenomlarının çoğu iyi huyludur ve kanserleşmez.
Prolaktinoma 40 yaş altı kadınlarda sık görülür. Genellikle tümörün büyüklüğü 1 cm altındadır ve büyümez. Erkeklerde çok nadirdir. Erkeklerde görülen prolaktinoma lar daha ileri yaşlarda ortaya çıkar, büyük olur ve şikayete sebep olmadan büyümeye devam ederler.

Prolaktinoma belirtileri nelerdir?

Kadınlarda görülen şikayetler:
  •  Normal dışı zamanda göğüsten süt gelmesi (Galaktore),
  •  Göğüslerde hassasiyet,
  •  Cinsel isteksizlik,
  •  Baş ağrısı,
  •  Kısırlık,
  •  Adet kesilmesi ve düzensizliği,
  •  Görme bozuklukları.
Erkeklerde görülen şikayetler:
  •  Cinsel isteksizlik,
  •  Göğüslerde büyüme ( jinekomasti ),
  •  Baş ağrısı,
  •  Sertleşme zorluğu,
  •  Kısırlık,
  •  Görme bozuklukları.

Hipofiz bezi beynin ortasında yer alan ve 1 cm çapında olan bir hormon bezidir. Beyinden aldığı görevler ile hormon salgılayarak bütün vücuttaki hormon bezlerini kontrol eder. Bir orkestra şefi gibi çalışan hipofiz bezi küçük olmasına rağmen birçok hormon salgılar. Prolaktin hipofiz bezinin salgıladığı hormonlardan sadece bir tanesidir ve gebelikten sonra meme dokusunun gelişmesini ve süt üretimini sağlar. beyin içinde yer alan hipofiz bezi göz sinirlerinin hemen altında bulunur. Büyümüş bir hipofiz tümörü beyin dokusuna baskı yapar ve şu şikayetlere neden olur:

  •  Baş ağrısı,
  •  Uykuya meyil,
  •  Burun akıntısı,
  •  Bulantı, kusma,
  •  Koku alma zorluğu,
  •  Görme bozuklukları,
    •  Çift görme,
    •  Göz kapaklarında düşme,
    •  Görmede kısmi kör bölümler,

Özellikle erkeklerde ortaya çıkan prolaktinomalarda çok az şikayet olur.

Prolaktinoma Teşhisi:

Hastanın şikayetleri ve klinik muayene teşhise yardımcıdır. Kesin teşhis laboratuar testleri ile konur. Prolaktinoma düşünülen hastadan aşağıdaki testler istenir:

  •  PROLAKTİN,
  •  TESTOSTERON,
  •  DHEA- S,
  •  FSH,
  •  LH,
  •  ESTROJEN,
  •  PROGESTERON

Prolaktin hamilelikte ve doğum sonrasında yükselir. Normalde kadın ve erkeklerde kanda çok az miktarda bulunur. Gün içinde artıp azalır en yüksek olduğu saat sabah saatleridir. En uygunu sabah uyandıktan kısa süre sonra almaktır. Yüksek prolaktin seviyesi prolaktinoma varlığını düşündürür. Erkeklerde Prolaktin artışı ile birlikte Testosteron miktarının da düştüğü görülür. MR ve Tomografi ile tümörün gösterilmesi teşhis koydurur. Prolaktinoma dışında aşağıdaki hastalıklar ve ilaçlar da prolaktin seviyesini arttırır:

  •  Anoreksiya nervosa,
  •  Polikistik over sendromu,
  •  Hipotalamus hastalıkları,
  •  Tiroid hastalıkları ( hipotiroidi),
  •  Böbrek hastalıkları,
  •  Diğer hipofiz tümörleri,
  •  İlaçlar;
    •  Estrojen,
    •  Antidepresan ilaçlar,
    •  Opiat, amfetamin,
    •  Hipertansiyon ilaçları,
    •  Mide ilaçları prokaltin seviyesini arttırır.

Prolaktinoma tedavisi:

Tüm prolaktinoma vakaları tedavi edilmez. Bazı vakaların tedaviye ihtiyacı olmaz. İlaç ile prolaktinoma adenomları başarılı şekilde tedavi edilebilmektedir. Tümörün görmeyi bozduğu durumlarda ve etrafa bastırarak şikayetlere neden olması durumunda cerrahi olarak çıkarılması önerilir.

Kadınlarda tedavi ile prolaktinomanın neden olduğu:
  •  Kısırlık
  •  Adet kesilmesi ve düzensiz adet görme,
  •  Cinsel isteksizlik,
  •  Normal dışı süt salgısı ve
  •  Baskı nedeniyle ortaya çıka baş ağrısı şikayetleri başarılı bir şekilde tedavi edilir.
Erkeklerde tedavi ile prolaktinomanın neden olduğu :
  •  Cinsel isteksizlik,
  •  Sertleşme güçlüğü,
  •  Kısırlık ve
  •  Baskı nedeniyle ortaya çıkan baş ağrısı şikayetleri başarılı bir şekilde tedavi edilir.

Büyük prolaktinomalar görme problemine yol açabilirler bu nedenle cerrahi olarak alınmaları önerilir.
Prolaktinoma tedavisinde Bromokriptin ve Cabergolin kullanılmaktadır. Bu ilaçların hayat boyu alınması gerekir. İlaçların kesilmesi adenomun tekrar büyümesine ve hormon salgılamasına yol açar. Prolaktinoma büyüdükçe ilaçla tedavisi zorlaşır. İlaçların her ikisi de baş dönmesi ve bulantı yapar. bromokriptin tedavisi cerrahi olarak alınan adenomun tekrarlamasını önler. Eğer cerrahi olarak adenomun alınması gerekirse bu işlemin bromokriptin tedavisinin ilk 6 ayı içinde yapılması önerilir. Tedaviye cevap kan prolaktin seviyesi ile yakından izlenmelidir.
İlaç ve cerrahi sonrası tekrarlayan vakalarda ise ışın tedavisi veya gamma knife ile tedavi önerilir.

Prolaktinoma tehlikeli bir hastalık mıdır?

Prolaktinoma tedaviye rağmen büyüyebilir yada cerrahiden sonra yeniden ortaya çıkabilir. Tekrar ortaya çıka adenom hızla büyür ise aynı şikayetlere neden olur. Tümör içine kanama ani ortaya çıkan baskı şikayetlerine neden olur. Körlük, çift görme, şiddetli baş ağrısı ortaya çıkar

 

Referanslar:

1. Melmed S, Kleinberg D. Anterior pituitary. In: Kronenberg HM, Melmed S, Polonsky KS, Larsen PR, eds. Williams Textbook of Endocrinology. Philadelphia, PA: Saunders Elsevier; 2008:chap 8.
2. Prolactinoma. National Institute of Diabetes and Digestive and Kidney Diseases. http://endocrine.niddk.nih.gov/pubs/prolact/prolact.htm Accessed Jan. 7, 2010.
3. Schelchte JA. Prolactinoma. New England Journal of Medicine. 200;349:2035.
4. Mancini T, et al. Hyperprolactemia and prolactinomas. Endocrinology Metabolism Clinics of North America. 2008;37:67.
5. Melmed S, et al. Disorders of the anterior pituitary and hypothalamus. In: Fauci AS, et al. Harrisons Principles of Internal Medicine. 17th ed. New York, N.Y.: McGraw-Hill Medical; 2008. http://www.accessmedicine.com/content.aspx?aID=2876725 Accessed Jan. 7, 2010. 6. Nippoldt TB (expert opinion). Mayo Clinic, Rochester, Minn. Jan. 20, 2010